8 Eylül 2014

Macera dolu mu Amerika ?

    Geçtiğimiz Temmuz ayını geçirdiğim Amerika hakkında 1-2 cümle birşeyler karalamak, 1 aylık süre içerisindeki izleri yazıya dökmek hoş oluverir diyerekten gezi yazısından hallice böyle bir blog yazısına karar verdim.

     Nisan'ın sonu Mayıs'ın başlarında hem yaz tatilimi verimli kullanayım hem de farklı bir deneyim olsun diye dil okulu vesilesiyle atıldım Amerika yoluna. Şu şehir olsun bu şehir olsun derken acayip güvenli, tam öğrenci şehri denilen, MIT(her mühendisin gözbebeği) ve Harvard'ın da hatrına Boston'a karar kıldım. Vize işlemleri için hızlıca belgeleri tamamlayıp 3-4 hafta sonraya vize randevumu aldım. Amerika vizesi hakkında tonlarca söylenti orada burada şurada dönüp dolaşıyor. Yok efendim kravat takarsanız 10 yıl, öksürürseniz red. Adı üstünde hepsi söylenti. Öncelikle vize almak için en önemli nokta gidiş amacınızda çok net olmak. Şu gün gidiyorum, şu gün dönüyorum, şu adreste kalacağım, şurada eğitim alacağım vs. bilgileriniz net ise ve randevu sırasında bunları tereddüt etmeden söyleyebiliyorsanız işiniz gayet kolay. Örneğin benim randevum 30-40 saniye falan sürdü. Gideceğim şehri, kursun adını, gidiş amacımı, anne ve babamın mesleğini sorup iyi yolculuklar diyerek onayı verdi adamcağız.

    Vize onayından sonra hemen uçak biletimi aldım. Şansıma Türk Hava Yolları İstanbul'dan direkt Boston uçuşlarını bu sene başlatmış. Sanırım haftanın her günü karşılıklı 1'er uçuş var. Uçuş sayısı az olduğundan direkt uçuş biraz pahalı olabiliyor. Daha ekonomik olması için Avrupa aktarmalı uçuşlar planlayabilirsiniz.

    Vize hazır, bilet hazır. Artık gitme vakti.


    10 saatlik, yemeklerine ve hizmetine 10 numara verdiğim Türk Hava Yolları uçuşundan sonra Boston General Edward Lawrance Logan Havalimanına iniş yaptık. Giriş yaparken pasaport kontrolündeki memurlar ön yargıların aksine gayet güleryüzlü ve neşeli insanlar.

    Boston, Bastın, Bostan, Baston...


    Kesin olmamakla birlikte doğru telaffuzu ''Bostın'' şeklinde imiş. Amerika'nın doğu yakasındaki Massachusetts eyaletinin (ilk denemede doğru yazana eyalet vergisi yokmuş ehe ehe) en büyük şehri oluyor kendileri. Amerika'nın en eski en tarihi şehirlerinden.Avrupa'dan yapılan göçlerde ilk yerleşilen şehirlerden biriymiş. Genel kanı Boston'ın Amerika'yı gerçek anlamda yansıtamayacak derecede Avrupa-i olduğu yönünde. İzlenimlerime göre refah seviyesi yüksek, sokaklardaki boş adam popülasyonu baya bir az.

    Okyanusa kıyısı olan ve içinden geçen Charles isimli bir nehire sahip bir şehir. Benim bulunduğum Temmuz ayında karadenizden alışık olduğum bunaltan nemin çok benzeri Boston'da da mevcut. Öyle ki bazı güner öğle güneşinde dışarıya çıkmak ölüm gibi olabiliyor. Duydum ki kışları da yazın tam tersi olacak seviyede soğukmuş. 2 yıldır Boston'da yaşayan bir Türk arkadaşın söylediğine göre kışın bizim Erzurum'u aratmıyormuş.

Charles Nehri
     Küçük bir şehir olduğundan ulaşımı gayet rahat. New York ile birlikte Amerika'nın en eski metrosuna sahipmiş. Bir yerden bir yere gitmek için illa ki yakınınızda bir metro durağı bulabiliyorsunuz. Zaten hava müsaitse istediğiniz yere yürüyerek veya bisikletle gitmek de mümkün.

Boston Metro Ağı
    Şehrin her tarafında HUBWAY isimli bisiklet kiralama istasyonları var. Kredi kartınızı istasyonlardaki makinelere okutup günlük veya 3 günlük bisiklet kiralayabiliyorsunuz. İstediğiniz bir hubway istasyonundan aldığınız bisikleti istediğiniz başka bir hubway istasyonuna bırakabiliyorsunuz. Sistem gayet güzel işliyor. Şehir içindeki yolların büyük bir kısmında bisikletler için şeritler var. Trafikte normal bir araba gibi muamele görüyorsunuz zaten. Koca otobüslerin trafikte bisiklete yol verdiğini falan görünce insan bir tuhaf karşılamıyor değil. Duyduğuma göre Massachusetts yasalarına göre bisiklet ile motorlu taşıtlar trafikte aynı öneme sahipmiş. Bu arada ''Massachusetts yasaları'' dedim ; evet her eyaletin kendine özel yasaları olabiliyor Amerika'da. Misal bir eyalette yasak olan bir şey diğer eyalette yasak olmayabiliyor.

    Trafikten bahsetmişken bir başka şaşırdığım olay kaldırımdayken karşıya geçme niyetinizi sezen arabalar size daha yola adımınızı atmadan yol veriyor o derece. Trafik ışığı olmayan ara sokaklardaki yaya geçitlerinde yayaların geçiş önceliği var ve bu önceliğe uymayan sürücüler 200$ ceza ödüyor.

    Boston, mimarinin her türünü görebileceğiniz bir şehir. Özellikle downtown bölgesindeki gökdelenleri ve Back Bay'deki row house denilen tarihi evleri bu mimarinin en önemlileri. Giriş katında bir alışveriş merkezini barındıran Prudential Center isimli bina şehrin son yıllardaki simgelerinden olmuş durumda. En üst katında tüm şehri 360 derece görebileceğiniz bir manzara izleme noktası(Skywalk Observatory) ve restaurant mevcut.

Skywalk Observatory'den Back Bay Bölgesi

    En önemli meydanları, halk kütüphanesinin hemen önündeki Copley Square. Ar Drone ile 2.uçuşumu gerçekleştirdiğim Copley Square'in nasıl bir yer olduğunu aşağıdaki videoda görebilirsiniz:



Maraton Felaketi

    Belki hatırlarsınız 2 sene önce yapılan Boston maratonuna bombalı saldırı gerçekleştirilmiş ve baya bir yankı bulmuştu. Bomba tam olarak biraz önce bahsettiğim Copley Meydanı'nın hemen yan sokağındaki bitiş çizgisinden önce patladı ve 2 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı. Şehirde saldırının izlerini görebilmek mümkün. Örneğin saldırıdan sonra belirlenen ''Boston Strong'' sloganına şehrin her yerinde rastlayabiliyorsunuz

İnsan Yapısı

     Amerika'da tahmin edebileceğiniz gibi dünyanın her ülkesinden insan var. Öyle ki metroda oturduğunuzda sağınızda Afrikalı, solunuzda Asyalı, karşınızda Latin ile karşılaşabilirsiniz. En önemlisi de herkes birbirine saygılı,herkes rahat. Tabi ki bunda şehrin fazla etkisi var ama 1 ay boyunca hiçbir fiziksel kavgaya rastlamadım. Evet metroya en kalabalık ,tıkış tıkış olduğu saatte de bindim ama bizdeki gibi her gün yaşanan metrobüs kavgalarıyla karşılaşmadım. Bunun sebebi de tahmin ediyorum ki stresin azlığı. Bizde stres fazla olduğu için agresifliğe direkt etki ediyor. Sanırım yaz sezonundan dolayı ama şehri uzak doğulular basmış. Çinliler, Koreliler, Japonlar, Taylandlılar, Tayvanlılar heryerdeler. Boston'da Türklere de rastlamak mümkün. Tavsiyem sokakta Türkçe küfretmeyin çünkü küfrettiğiniz yerde bir Türk gelir sizi bulur. Misal, 2 Türk girdiğiniz bir mağazada ''küfretmeyin çocuklar ıhıhı'' diyen Trabzon'lu bi abiyle tanışma şansınız var, ben tanıştım.

    1 ay boyunca yanında kaldığım ailede baba Cezayirli anne Çinli idi. Düşün bir Afrikalı ile bir Asyalı birbirlerini Amerika'da bulup evlenmişler, ev kurmuşlar. Evleri de şehrin biraz dışında. Genellikle yaşam alanları şehrin dışında zaten. Filmlerde gördüğümüz yan yana bahçeli iki katlı evlerden birinde kaldım. Bu evlerin olduğu bölgeler inanılmaz sessiz oluyor. Herkes arabasıyla gelip evlerine veya bahçelerine çekiliyor, sokaklarda çıt yok.

Üniversite şehri

    Boston'da kayıtlara göre küçüklü büyüklü 60 civarında üniversite var. Ama kuşkusuz ki bunların arasında en babaları MIT(Massachusetts Instute of Technology) ve Harvard. İkisini de vakit buldukça gezmeye çalıştım.

Nam-ı değer em-ay-ti !

MIT Stata Center
    Teknolojiyle biraz ilgilenen ve mühendis olan/olacak herkes illa ki MIT'nin şanını duymuştur. Dünya üzerinde mühendislik alanında yapılan üniversite sıralamalarında çoğu zaman ilk sırayı alıyor kendileri. Ki alsınlar efendim,hak ediyolar. Şehir merkezine göre Charles nehrinin diğer yakasındaki Cambridge bölgesinde yerleşmiş olan üniversitenin kampüsüne hayran kalmamak elde değil. Araştırma ve geliştirme adına her türlü imkanı, laboratuarı ve binayı insanlıktan ve en önemlisi de öğrencilerinden esirgememişler. Kampüsün içine elinizi kolunuzu sallaya sallaya girip istediğiniz binayı gezebiliyorsunuz. Ben tatil döneminde yakaladım ama sanırım eğitim döneminde gitseydim rahatlıkla bir sınıfa dalıp bir dersi dinleyebilirdim.

MIT
    Girdiğim bir sınıftaki duvarın boydan boya tahta, bildiğimiz kara tahta olması dikkatimi çekti. Teknolojinin yuvasında da hala kara tahta kullanılıyorsa bu işin özü tabletlerde, akıllı tahtalarda değil kara tahtalarda beyler bayanlar.
MIT'de küçük bir sınıf
Kısmet
    Küçük bir not da robotların sergilendiği MIT Müzesi'nde Türkçe isimli bir robotun bulunması.Robotun ismi ''Kısmet''. İnsan yüzündeki mimikleri aktarabilen robotu yapan kişi meksikali MIT hocası, Cynthia Breazeal. İsmini ''kısmet'' vermek nereden esmiş, onu hala merak ediyorum.

Ve Harvard !

Harvard Yard
    Sokaktan geçen birini sorsan bana en iyi üniversiteyi söyle diye size Harvırd der Oksford der. Harvard'ın MIT'ye göre daha bir ciddi havası var. Benzetmek ne kadar doğru bilmem de Harvard'da bir Boğaziçi havası sezmek mümkün. Kampüs olarak MIT gibi toplu tek bir yerde değil Harvard. Harvard Square denen meydanın yakınında ana kampüsü var, bu kampüste okulun en tarihi binaları mevcut. Harvard Business School ise ana kampüse 15 dk yürüme mesafesinde. Ne yazık ki bir ziyaretçi olarak MIT'deki özgürlüğü Harvard'da göremiyor, elimizi kolumuzu sallayarak kampüsteki binalara giremiyoruz. Hepsinin kapısında ''Harvard ID olmadan girmeyin uleyn'' tarzında notlar mevcut. Ben en çok ana kampüsteki Harry Potter'daki öğrencilerin yemek yediği salonun tam bir benzeri olan Annenberg Hall isimli öğrenci yemekhanesine girmek isteyip kapıdan çevrildim.
Harvard Widener Library
Harvard Business School

Harran'lı Emine, Harvard'lı Emily ve Meraklı Alperen !

Önce şu reklamı izliyoruz:



    Hepimizin hatırladığı bu reklamdaki yeri bulup 4G hız testi yapmayı günler öncesinden kafayı koyan ben başladım Emily kızımızın altında oturduğu ağacı bulmaya. İpucu olarak arkadaki kuleyi buldum. Daha sonra yandaki Charles nehrinin uzantısının karşısına geçip çimlerde ağaç aradım. Öncelikle reklamdaki açının birebir aynısını gerçekte bulamadım.Yani arkanıza kuleyi alıp nehrin yanına gelince kule çok uzakta kalıyor.Büyük ihtimal reklam çekiminde biraz oynamışlar. Bu arada reklamın çekildiği nokta kampüsün içinde değil dışında.Ya da ben çok farklı bi yere gittim.

    Neyse işte bu da benim Emily kızımızın olduğunu tahmin yerde yaptığım AT&T 4G hız testi:


    Madem hız testinden girdik Amerika'daki 4G'den ve telefon şebekesinden bahsedeyim biraz. Size çok rahat söyleyebilirim ki Turkcell gerçekten Türkiye'de bize çok kaliteli hizmet veriyor. 1 ay boyunca Amerika'nın T-Mobile ile birlikte en baba oparatörlerinden olan AT&T'nin hattını kullandım. Olmadık yerlerde internetin ve şebekenin kesilmesi sorununu çok yaşadım. Mesela Boston'da şehrin çok değil biraz dışında her gün kullandığım metro istasyonu ve çevresinde hiçbir şekilde internet çalışmıyordu.New York'da ise Manhattan'da sanırım gökdelenlerden kaynaklanıyor ama internet her 2 sokağın birinde durma noktasına geliyor.Boston ve New York'da birçok yerde hız testi yaptım ve 4G'de öyle uçuk hızları hiçbiyerde  göremedim.

    Amerika'da ehliyet 16'dan sonra, alkol ise 21'den sonra alınabiliyor.Sanıyorum tüm eyaletlerde aynı bu yasa. Silah kullanma yaşı ise eyaletlere göre değişiklik gösterebiliyor. Massachusetts'de gece klüpleri gece 2'de kapanıyor. Buna karşın New York'da gece klüpleri 7/24 açık durabiliyor.

    Yemeklere gelirsek, Amerika'da her ülkenin yemeğini bulmak mümkün. İtalyan,Uzakdoğu,Meksika mutfakları en yaygınlarından. Boston'da 4 tane Türk restoranı mevcut.Bunlardan 2 tanesine gitme fırsatım oldu. Ülkenizde 8500 kilometre ötede iskender yemek, Adana'nızın yanında ayranı hüpletmek gerçekten hoş oluyor. Türk restoranlarında genelde ustalar Türk ama garsonlar yabancı.

Siri'nin Acıkmış Türk'le İmtihanı
Sağım solum önüm arkam hamburger !

  İlk 2-3 gün biraz acemilik ve biraz da garanti yemek düşüncesiyle McDonalds'a uğradım. Sonrasında ise esas hamburgercileri denemeye başladım. Neredeyse hepsini beğendim(hamburgerin memleketine gitmişsin bi zahmet beğen be adam).Ama şunu söyleyebilirim ki İstanbul'da sizi aynı kalitede hamburger yapan yerlere götürebilirim.New York ve Boston'da Yelp'de en çok yorum alan zincir hamburgerci 'Shake Shack'in İstanbul'da İstiklal'de de bir şubesi var ve tamamen aynı konseptteler. Olur da Amerika'ya yolunuz düşerse garantici olayım McDonalds'dan çıkmayayım demeyin her gün farklı bir yeri deneyin.Domuz eti çekinceniz varsa, oturduğunuz yerde sipariş verirken özellikle belirttiğiniz sürece size kimse zorla domuz eti yedirmiyor merak etmeyin.


    Amerika genel olarak pahalı memleket.Özellikle Boston en pahalı şehirlerinden.Aklımda kaldığı kadarıyla size şöyle örnekler verebilirim:

Şişe su: Min. 1$
Mc Donalds menüler: Min. 6$
Butik hamburgercilerde hamburger: Min. 10$
Boston sınırsız ulaşım kartı: aylık 75$
NY sınırsız ulaşım kartı: aylık 112$
Türk restoranında büyükçe bir porsiyon iskender: 20$
Kutu içecekler: Min 2$
Fazla lüks olmayan normal bir restoranda akşam yemeği: Min 15$

    Restoranların güzel yanı para vermeden bardakta servis, dilediğiniz kadar su içebiliyorsunuz.İçecek istediğinizde de çoğu restoranda ilk bardaktan sonrası ücretsiz.Kötü yanı ise tip(bahşiş) sistemi. Garsonlar size güzel bir tip alabilmek için olabildiğince güzel ve özel hizmet etmeye çalışıyorlar. Çıkışta da sizden hesap alırken tip bekliyorlar. Tip sistemi o kadar önemli ki kredi kartıyla ödeme yapsanız bile karttan tip çekme seçeneği veriyorlar size. Buradan tip vermediğim tüm garson ve restoranlardan özür diliyor, ''okuyom ben ya'' mesajımı iletiyorum. Özellikle bizi izliyorsa dönüşümden 2 gün önce gittiğim Boston Burger Company'de ''benim Türk arkadaşım var, memleketi de i-di-ar-i-em-ay-ti'' diyen, çıkışta tip vermediğim garson kıza en içten selamlarımı yolluyorum.

I'm a Turkishman in New York !

    Boston'ı seçme nedenlerimden biri de New York'un yakın olmasıydı.New York'u görmeden Amerika'ya gitmiş sayamazdım kendimi. Boston-NY arası uçakla 1 saat, otobüsle ise 4 buçuk saat falan. İkisi arasında süre olarak çok fark olmayınca ekonomik olan seçenek otobüs daha mantıklı geldi. Gezi arkadaşım olarak da 17'sine merdiven dayamış Brezilyalı Giovanni'yi buldum. Brezilyalılar bize benziyor, gayet samimi insanlar. Giovanni de gayet iyi çocuk çıktı. Bizi izliyorsa: Saudações Gio !

    New York'un girişi de bizim Ankara'nın girişi gibi eski ve dökük evlerin olduğu mahallelerle.Şehir Bronx, Brooklyn, Manhattan, Queens, Staten Island olmak üzere borough denilen 5 bölgeye ayrılmış. New York denilince akla gelen herşeyi barındıran, ada şeklindeki, kültürel ve ticari merkezine Manhattan deniyor. Manhattan basitçe yukarı(uptown), orta(midtown) ve aşağı(downtown) olmak üzere üçe ayrılıyor. Bu üçlü ayrım da kendi içlerinde daha küçük bölgelere ayrılıyor.Manhattan enlemesine Street'ler, boylamasına ise Avenue'ler olarak numaralandırılmış. Böylece adres bulmak inanılmaz kolay oluyor. Misal Fifth Ave. 35th Street denilince, cadde başlarındaki tabelaları takip edip 5.caddeyi ve 35.sokağı bulabiliyorsunuz.

Manhattan
    Cuma sabahı Boston'dan bindiğim otobüs öğlenin son saatlerinde beni şehrin en büyük tren istasyonlarından Penn Station'un önünden bıraktı. Bina olarak bir Haydarpaşa havasında olmasa da insanın önünde ''New York, sen mi büyüksün ben mi'' diye sorası gelmiyor değil. Aynı istasyonun bitişiğinde ünlü spor kompleksi Madison Square Garden bulunuyor. Maalesef ki içine girmeye fırsat bulamadım.

Central Park
     İlk durak Central Park. 840 dönümlük arazideki parkın içinde bir insanın huzur bulması için ne lazımsa var; Dev spor sahaları, dev çimenler, göller, göllerde kanoya binenler, ağaçlar, içinde kaybolabileceğiniz ormanlar, tiyatrolar,konserler, koşu ve bisiklet parkurları, fıskiyeler vs.. Parkın içine girdiğinizde gökdelenlerle dolu şehirden çıkıp farklı bir şehire girmiş gibi oluyorsunuz. Her taraf yemyeşil. Bir insanın hakkını vererek ve yürüyerek bir günde parkın heryeri gezmesi inanılmaz zor. Biz dörtte üçünü ancak gezebildik. Girişte 2 dolara park haritası satılıyor ve çok işe yarayabiliyor. Şöyle de bir durum var ki haritada fıskiyenin bir tanesinin friends'teki meşhur fıskiye olduğu iddia edilmiş. Ama gerçek fotoya bakınca o fıskiye olmadığı ortaya çıkıyor. Turistleri kandırmayın ulen !



Times Square
    İkinci durak Times Square.O yanda, bu yanda ve hatta şu yanda ışıklı reklam tabelaların kımıl kımıl olduğu, mütemadiyen kıpır kıpır bir meydan Times Meydanı. Gittiğim günlerde bir kısmı çalışma nedeniyle kapalı olduğundan sıkışık tıkışık, insana çarpmadan yürüyemediğiniz bir hal almıştı. Meydanın geceki hali gündüzdeki halinden şüphesiz ki daha görkemli. Limuzinlerinde şaraplarını yudumlayan abiler, ablalar tam meydandan geçerken pencerelerini açıp kadehlerini meydandaki insanlara kaldırmaları da ilginç olay. En az onun kadar ilginç bir olay da taksiyle giderken kafanızı sağa çevirdiğinizde ufak bir kalabalığın ortasındaki kırmızı halıdan yürüyen Daniel Radcliffe'e(nam-ı değer Harry Potter) rastlayabiliyorsunuz.


   Her ne kadar NY'da Uber ile arabasına bindiğim(uber nedir derseniz, o da yazının devamında olacak sabır !) Türk abi ''Biz NY'da azınlığız'' dese de sokaklarda Türklerle karşılaşmamak imkansız. Times Meydanında ''Şennur bi' de yandan çek.Hah tam oldu.Tam profil pikçırlık oldu ehe ehe'' konuşmalarını bizzat duydum ben.

Empire State ve Rockfeller Center
Empire State Giriş Katı
Top of the Rock
    Manhattan'ı üstten izlemek için en iyi yerler Empire State ve Rockfeller Center. İkisinden birine çıktığınızda diğerini tam karşınızda görebiliyorsunuz.İlk olarak Rockfeller'ın tepesine çıktım ben. Binanın sahibi Rockfeller ailesini Amerika'nın Koç'u Sabancısı gibi düşünebilirsiniz. Binanın giriş katı ve altında mağazalar var. Biniyorsunuz asansöre 69.kata(260 metre) 40 saniye gibi kısa bir sürede çıkıyorsunuz. Asansörün tavanını saydam yapıp asansör boşluğunda lazerlerle ışık şovu gösteriyorlar ki 40 saniye içinde ''baba nereye gidiyoz biz'' diye düşündürtmüyor değil. Tepedeki manzara girişte beklediğiniz sıraya hayli hayli değiyor. En azından yükseği, göğü seven benim gibi insanlar için cennet gibi. Downtown'a bakan cephede tam karşınızda tüm ihtişamıyla Empire State duruyor. Tam zıtta, Uptown'a bakan cephede ise manzaranın büyük kısmını Central Park kaplıyor.
Tepesindeki King Kong ile hatırladığımız Empire State ise Rockfeller'dan daha yüksek. Normal bilet ile 86.kata çıkabiliyorken, 20$ daha verip en tepeye 102.kata(381 metre) çıkabiliyorsunuz. 102.kattan Manhattan'daki heryeri görebiliyorsunuz. 1931 yılında inşa edilen binaya 1945 yılında binaya küçük bir uçak çarpmış ve 14 kişi ölmüş ama bina bu kazadan fazla hasar almadan kurtulabilmiş. Bir başka ilginç bilgi ise 86.kattaki açık havadaki gözlem balkonunda ilk başlarda korkuluk yokmuş ve insanlar intihar etmek için burayı kullanmaya başlamışlar. Bu yüzden korkuluklar yapılmış ama yine de korkulukları aşan 35 kişi Empire State'ten atlayıp intihar etmiş.

Empire State Central Park Cephesi
Empire State 102.Kattan Manhattan
    İki binadaki manzara da birbirine benzer, Rockfeller'daki manzara Empire State'i kapsadığı için bir adım önde diyebiliriz belki. Eğer ki giderseniz tavsiyem benim yaptığım gibi bu binalara güneş batmadan önce gidin hem gündüz manzarasını görün, 2 saat falan tepede bekleyip güneşi batırın ve gece manzarasını da görün. İkisi de ayrı güzel. Empire State ikiz kuleler yıkıldıktan sonra New York'un en yüksek binasıymış fakat yapımı bitme aşamasında olup henüz kullanıma açılmayan dev Dünya Ticaret Merkezi gördüğüm kadarıyla daha uzun.

Yeni yapılan dünya ticaret merkezi binası
11 Eylül Anıtı
    İkiz kuleler demişken 9 Eylül 2001'de yıkılan ikiz kulelerin temellerinin olduğu yere yapılan iki devasa anıt gerçekten çok iyi düşünülmüş. Kare şeklindeki anıtlarda saldırıda ölen insanların isimlerinin yazıldığı kenarlardan aşağı ortadaki boşluğa doğru sürekli sular akıyor.
Tarihle ilgilenenler için ''Müzede Bir Gece'' filminin çekildiği American Natural History museum; sanatla ilgileneler için ise MoMA(Museum of Modern Art) birebir. Müze gezmeyi seven benim için bile ikisi de çok kapsamlı, bilginiz çok üst seviyede değilse bir yerden sonra bitse de gitsek moduna geçebiliyorsunuz, çok fazla eser var.

5th Avenue Apple Store asansör
New York'a gidip de Fifth Avenue'deki meşhur Apple Store'a uğramadan olmaz. Kübik cam girişi ve camdan yapılan asansörü gerçekten görülmeye değer.Kübik cam olayını Zorlu Center Apple Store'da da yaptılar ama girişin buradan olmaması hayal kırıklığı oldu.

1904'te ilk seferini yapan NY metrosu 468 istasyonu ve 34 hattıyla dünyanın en gelişmiş metrolarından. Dikkatimi çeken metroların bizdeki gibi yerin kat kat altında değil hemen altında oluşu oldu. Çoğu zaman tek merdivenle trene ulaşabiliyorsunuz. İstasyonlar ve trenler gerçekten eskimiş. Her ne kadar bizdeki metro ağı NY'daki ağın tırnağı olamasa da İstanbul'daki metro trenlerinin çok daha kaliteli olduğunu söyleyebilirim.

NYC Metro Ağı
1886'da Fransa'nın hediyesi olarak inşa edilen Özgürlük Heykeli, Özgürlük Adası ismindeki küçük bir ada üzerinde bulunuyor. Devasa gökdelenleri görünce 93 metrelik Özgürlük Heykeli size çok küçük geliyor. Heykelin tepesine, tacının olduğu yere 354 basamak merdiveni göze alıp çıkabiliyorsunuz. Ancak bunun için önceden internet üzerinden randevu almanız gerekiyor. Ben çıkmak istediğimde en erken 2 ay sonraya boşluk vardı ve maalesef çıkamadım. Madem çıkamıyorum diyerekten Özgürlük Adası'na da gitmemeye karar verdim.Onun yerine Özgürlük Heykeli'nin önünden de geçen, manhattan'ı çevreden tam tur dönen tekne turuna katıldım. Yolunuz düşerse ve hava da sıcaksa tekne turları ferah ferah tüm New York silüetini uzaktan görmek için çok iyi oluyor.

Özgürlük Heykeli
    Cuma öğlen vardığım New York'tan pazar akşamı bir çok şeyi yapmış ama bir çok şeye de vakit bulamamış bir şekilde Boston'a geri döndüm. 4 buçuk saatlik yolculuk, yol çalışması nedeniyle 6 hatta 6 buçuk saate kadar uzadı.

Boston Meet İstanbul !

    Türk Hava Yolları'nın bu sene Boston seferlerini başlatması nedeniyle şehirde bir çok yerde reklamı var. Slogan olarak ''Boston meet İstanbul'' demişler. İstanbul'un simgeleri arasında sapphire'i de göstermelerini saymazsak güzel reklam olmuş, hakkını vermek lazım.

Boston'da THY Reklamları
    Amerika'da garipsediğim olaylardan bir tanesi de sokaklarda başıboş gezen köpek diye bir şey yok, hiç yok. Görüp görebileceğiniz her köpek sahipli ve tasmalı. Buna karşın şehirlerde yeşillik bir yerdeyseniz sincaplarla çok kolay karşılaşabiliyorsunuz.

    Boston'da en çok ilgimi çeken yerlerden biri de Museum of Science oldu. İçeride bilimin her alanıyla ilgili bir şeye rastlamak mümkün. Öyle ki Türkiye'deki ilkokul,ortaokul ve biraz da lise fen bilgisi müfredatının her konusuna bu müzede rastlayabilirsiniz. O kadar çok deneyebileceğiniz şey var ki müzenin her yerini gezip deneyimlemek için sabah girip akşam çıkmalısınız. Bizde müze denilince akla sadece tarih geliyor. Oysa biyolojinin de müzesi olur, teknolojinin de müzesi olur.Önemli olan zihniyetler değişmeli. Ne kadar doğru bir düşünce bilemem ama bence bilime siyasetten fazla önem veren toplumlar bir adım önde benim gözümde.

    Boston'da spor denilince akla basketbol ve beyzbol, yani Boston Celtics ve Boston Red Sox takımları geliyor. NBA sezonuna denk gelmediğim için Celtics'in TD Garden isimli sahasında maç izleme fırsatı olmadı. Red Sox'un sahası, şehrin en önemli simgelerinden olan Fenway park ise her gün gittiğim kursun hemen arka sokağındaydı. Fenway Park çok eski, 1911'de inşa edilmiş. Zamanla iyileştirilmiş. Yakın vakitlerde yıkılıp yeni, modern, gelişmiş bir stad yapılması istenmiş ama Red Sox taraftarı buranın çok hatırası var diye yıkılmasını istememiştim. Ha bir de izlemedim ama Brad Pitt'in ''Moneyball'' filminin finalindeki saha da Fenway Park imiş, kuşlar söyledi. Beyzbol garip oyun. Kurallarını öğrenmek kolay da yine de sıkıcı bence. Ne zaman biteceği belli değil, bazen 3-4 saat sürebiliyor. Red Sox taraftarları ise bizim futbol taraftarları kadar çılgın. Şehirde bazen haftada birden fazla Red Sox maçı oluyor ve şehirdeki herkes maçları konuşuyor. İlk haftalarımda pek ilgimi çekmedi bu beyzbol furyası, tam kuralları öğrendim, ''vurduğun home run olsun kırmızı çorabım'' diyecekken son haftamda Fenway'de beyzbol maçı olmadığını öğrendim. Bakın ''beyzbol maçı'' olmadığını diyorum çünkü aynı hafta Fenway'de Liverpool-Roma futbol maçı var. Ben de hazır gelmişken futbol izleyeyim dedim. Adamlar beyzbol sahasını hemencecik futbol sahasına çevirdiler. Liverpool'un sahibi ile Boston Red Sox'un sahibi aynıymış bir de Roma'nın başkanı Boston'lıymış. Bu yüzden bu iki takım gelip hazırlık maçı yapacaklarmış. Amerika'da olan futboldan ne bekleyelim, çok sıkıcı maç oldu. Roma son dakikalarda atıp kazandı. Maçtan önce Salih Uçan da saha kenarında ''La Olm Saliiiiiiih'' diye bağıran biz 2-3 Türk'e selamını çaktı ama yanımıza gelmedi.


Bu UBER bir harika dostum !

    Kendisiyle Amerika'da tanıştığım ve çok işime yarayan UBER'i sizlere tanıtmak isterim. Uber, tabiri caizse sivil taksicilik uygulaması.Diyelim ki sizin arabanız var ve insanları istediklere yerlere götürerek para kazanmak istiyorsunuz.İndiriyorsunuz telefonunuza Uber'i, belli şartları yerine getiriyorsanız hemen sürücü olarak üye oluyorsunuz. Başka biri de sokakta arabaya ihtiyacı var bir yere gitmesi gerekiyor ama taksiye o kadar para vermek istemiyor,yanında da nakiti yok. Hemen o da indirip üye oluyor Uber'e.Kredi kartını da ekliyor sisteme.Basıyor tuşa en yakınındaki Uber'li sürücünün ismi, resmi, arabası beliriyor ekranda ve sürücü geliyor sizi alıyor istediğiniz yere götürüyor. Arabadan indikten sonra da yolculuk ücreti kredi kartınızdan çekiliyor. Sürücüye puan verip yorum yapabiliyorsunuz. Peki bu Uber'in normal taksiye göre avantajı ne derseniz, normal taksiden ortalama %20-%30 daha ucuz. Lüks araçlarda yolculuk etme şansınız var. Resmi bir tavırdaki taksici yerine sohbet edebileceğiniz sürücüler var. Ben uberi 1 ay içerisinde 7-8 kez kullandım.En ilginçleri ise yıllar önce Irak'tan Boston'a gelmiş Toyota Rav'lı bir abi,gece yarısı Grand Cherokee'siyle 23 yaşında Boston University'de okuyan siyahi bir abla ve 2014 model Chyrsler 300'lü siyahi bir abi ile yolculuk etmemdi. Ha bir de unutmadan NY'da çağırdığım Uber'de Passat kullanan bir Türk'e denk geldim. Uber'in fiyatları da taksi fiyatları gibi şehirlere göre değişebiliyor. Mesela New York'da taksiler gibi uber de Boston'dan pahalıydı. İşin ilginç yanı ise uber sürücülüğünü tam zamanlı olarak yapanlar da var. Boston'da arabasına bindiğim Brezilyalı bir adam sırf uber için almış arabayı ve geçim kaynağı uber. Sistem, bir arkadaşınızı sizin referans kodunuzla üye yaptığınızda size ve arkadaşınıza belli bir dolarlık bedava yolculuk veriyor. Peki normal taksicilerin uber'e karşı tutumu nasıl derseniz Amerika'da sorun yok gibi duruyor. Öyle ki normal taksiciler de ubere üye olup uygulamanın içindeki kendi fiyatlarıyla normal taksi çağırma modunu kullanabiliyor. Avrupa'da ise durum tam tersiymiş, taksicilerin uber'e karşı büyük sorunları var ve bazı ülkelerde uber'e yasal izin verilmiyor bile.
Bkz. http://www.etohum.com/ubere-karsi-avrupada-taksiciler-sokaga-dokuldu
    Uber Türkiye'de hizmete Haziran ayında başladı. Şu anda sadece taksiden pahalı olan VIP Black moduyla hizmeti servis veriyor ve isteyen herhangi biri sürücü olamıyor. İlerleyen günlerde n
Boston Common
Boston Public Garden
     1 ay sonunda arkamda yapılmış ve yapılamamış bir çok şey bırakarak geri döndüm. Benim için çok güzel bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Amerika'ya ilk kez gidecek olup da hangi şehir olsun diye düşünenler için de Boston'ı kesinlikle tavsiye edebilirim. Sen Boston'a tekrar gider misin derlerse öncelikle Chicago, California, Los Angeles gibi diğer yerleri de keşfetmeyi tercih ederim. Ama gelecekte bir staj bir yüksek lisans imkanı doğarsa Boston'a tekrar uğramak tabiki isterim. Tam okunacak şehir.

Kalın sağlıcakla..

0 yorum:

Yorum Gönder