Son 2-3 senem ''İzlanda'ya gitsem ne güzel olur'' cümlesinin peşinden bu seyahati gerçekleştirecek motivasyonu ve gücü bulamayışımla geçmişti.
Derken bu yaz aklıma tekrar "İzlanda" düşüverdi ve 30 Haziran öğleden sonra şöyle bir tivit attım:
Bu sefer kafama kesin olarak gitmeyi koymuştum, İzlanda için gerekli bir miktar parayı köşeye ayırıp plan yapmaya başladım. Sonra bir anda kendimi İstanbul-> Stockholm -> Reykjavik biletlerini almış halde buldum.
Bu hikaye sonucu 24 Eylül-1 Ekim arasında buzun ve ateşin dans ettiği ülkedeydim. Hayatımın sonuna kadar unutamayacağım, en özel haftalarından birini geçirdim.
Nedir bu İzlanda?
Nerededir?
Ne gördün?
Ne gördün?
Nasıl Gidilir?
Ne yenir, ne içilir?
Nereler gezilir?
Oramız buramız donar mı?
Kuzey ışıkları?
Kuzey ışıkları?
Sorularına cevap arayan çokça insan görünce ben de böyle bir blog yazısı yazmaya karar verdim. Size aklımda kalanları tüm detaylarıyla ve kendi çektiğim fotoğraflar eşliğinde anlatmaya karar verdim.
Yazımın girişinde, İzlanda planımı tam netleştirmemişken okuduğum o süper blog yazıları* sayesinde gidiş kararımı kafamda netleştirmemi sağlayan İrem Şen'e buradan teşekkürlerimi göndermezsem olmaz :)
*https://senremi.com/2017/04/22/buz-ve-atesin-sarkisi-izlandayi-taniyalim/
*https://senremi.com/2017/04/24/izlandaya-gitmeyi-kafaya-koyanlara-tavsiyeler/
Yazımın girişinde, İzlanda planımı tam netleştirmemişken okuduğum o süper blog yazıları* sayesinde gidiş kararımı kafamda netleştirmemi sağlayan İrem Şen'e buradan teşekkürlerimi göndermezsem olmaz :)
*https://senremi.com/2017/04/22/buz-ve-atesin-sarkisi-izlandayi-taniyalim/
*https://senremi.com/2017/04/24/izlandaya-gitmeyi-kafaya-koyanlara-tavsiyeler/
Nedir bu İzlanda?
İzlanda Avrupa'nın Nordik ülkeleri arasında yer alan bir ada ülkesi. Tarihi ve mimarisiyle öne çıkan klasik Avrupa ülkelerinden farklı olarak volkanik dağları, yer şekilleri, şelaleleri, buzulları, kuzey ışıkları ile dünya üzerinde en farklı doğal güzellikleri deneyimleyebileceğiniz kocaman bir film seti gibi bir ülke kendileri.
Nerede bu İzlanda?
İzlanda Avrupa ile Amerika kıtaları arasında 66 kuzey enleminde yer alıyor. Haritadaki yeri tam olarak aşağıdaki gibi:
Yolculuk başlasın!
24 Eylül öğlen Stockholm Arlanda Havalimanın'da Wowair'in aşağıda da gördüğünüz sevimli pembe uçağıyla 3 saat sürecek uçuşu başladı:
Keflavik Havalimanı'na indikten sonra kiraladığım arabayla birlikte hafif yağmurlu bir havada düştüm başkent Reykjavik yollarına. Yurtdışında ilk kez araba kiralayışım olduğu için tedirgin olsam da, daha ilk dakikalardan acayip bir yere gelmemin verdiği heyecan bu tedirginliği aldı götürdü.
Reykjavik'e uğrayıp benden 1 gün önce varan arkadaşımla buluşarak Airbnb'den kiraladığımız çiftlik evine ulaştık. Bu yolculuk sırasında önümüzdeki günlerde arabayı sürekli fotoğraf çekmek için sağa çekeceğimizi anladım. Her an her dakika durup dakikalarca izleyebileceğiniz bir manzara ile karşılaşabiliyorsunuz, meğersem ilk saatlerde gördüğüm manzaralar daha başlangıçmış.
İzlanda'nın en ilgi çeken bölgesi güney kıyıları olduğu için gezimizin ilk 3 gününü güney kısma ayırdık ve güney rotasında ulaşımı kolaylaştıracak bir yerlerde konaklamayı tercih ettik. Fiyat olarak da en uygun seçenek olarak Hvolsvöllur kasabasında bir guesthouse'u tercih ettik. Yaşlı, beyaz sakallı ve beyaz saçlı bir İzlanda'lı amcamız yeşillikler içindeki evinin odalarını Airbnb'den paylaşmış, gayet memnun kaldık.(https://www.airbnb.com.tr/rooms/3239133)
İzlanda, şelaleleriyle ünlü bir ülke. Benim de ilk durağım Seljalandsfoss oldu.(İzlandaca'da -foss eki şelale anlamına geliyor.) Seljalandsfoss 60 metreden dökülüyor ve arkasına geçilebilen şelalerden biri. İzlanda'ya gelirken yanınızda sağlam bir yağmurluk ve su geçirmeyen bir pantolon almak şelalelere yaklaşmak için çok önemli.
1.gün yol yorgunluğuyla ve Seljalandsfoss ile sona erdi.
2.gün güney kıyı rotasındaki gitmek istediğimiz en son nokta olan Jökülsarlon - Glacier Lagoon ve Diamond Beach ile güne başladık.
Jökülsarlon İzlanda'nın en meşhur ve denize bağlanan buzul gölü. Hemen yanı başındaki Diamond Beach ise devasa buz kütlelerinin olduğu bir kumsal. Bu buz kütlelerin arasında dolaşmak, onlara dokunmak İzlanda'da beni en çok etkileyen şeylerden biriydi.
Sıradaki durak Fladrargljufur Kanyonu!
Hayatımda hiç kanyon görmemiş biri olarak 100 metre derinliğinde ve 2 kilometre uzunluğundaki kanyondan da inanılmaz etkilendiğimi söyleyebilirim. Kanyonun buz devrinde bölgedeki buzul gölündeki suların oluşturduğu akıntıların aşındırmasıyla oluştuğu söyleniyor. Yılan gibi kıvrımlı duvarlar muhteşem bir manzaranın oluşmasını sağlıyor.
İzlanda'da doğayı korumak için bu kanyonda ve çoğu yerde arabayla bir noktaya kadar gelip kalan kısmı ciddi bir miktar yürüyerek görmeniz gerekiyor. Bu yürüyüşler beklediğinizden dik ve uzun olabilir bu yüzden ona göre giyinmeniz ve yanınıza buna göre ufak tefek şeyler almak gerekebiliyor.
3.gün Vik ile başladı. İzlanda'nın güney kıyılarındaki yerleşim yerlerinden en büyüğü 318 nüfuslu Vik.
Sağ altta gördüğünüz sarı bina hem banka hem polis hem postane hem de devlet dairesi. Kart göndermek için post office ararken binanın etrafında 3 tur dolandım ve en son minik bir odanın post office olduğunu farkedip kartı gönderebildim. Bu arada kullandığım posta bulu o kadar hoşuma gitti ki dönmeden önce fazladan alıp getirdim, belki de bu yazıyı okuyan 1-2 şanslı kişiye hediye edebilirim :)
Sıra geldi siyah kum plajına: Reynisfjara(Black Sand Beach)
Evet İzlanda da plaj var. Ancak bu plaj bildiğiniz plajlardan değil. Yıllar yıllar önce püsküren lavlar Atlas Okyanusu'nun soğuk sularıyla birleşince kararıp böyle bir volkanik plajı oluşturmuş. Hava da pusluysa tam bir film setine dönüyor ortalık. Ki zaten Rusell Crowe'un Noah filmi ve GoT 7.sezonda bazı sahneler burada çekilmiş.
Atlas Okyanusu şakaya gelmez. Sahildeki dalgalar oldukça şiddetli. Geçen sene fotoğraf çekerken dalgalara kapılan bir uzak doğulu turist hayatını kaybetmiş
Üstteki fotoğrafta denizin ortasında dimdik duran bir parça görüyorsunuz. Bu volkanik kayanın bir hikayesi var. Bu kaya parçaları İzlandik folklöre göre birer deniz trolüymüş. Bu troller güneşin doğuşuyla bir taşa dönüşmüş ve kötü şans kaybolmuş. Bu arada bilmeyenler için trol, İskankandinav kültüründe geçmişte yaşayan devasa canavarlar.
İzlanda'ya gitmeden önce fotoğraflarından en çok etkilendiğim şelale kuşkusuz Skogafoss olmuştu.
Skogafoss, ülkenin en büyük şelalerinden biri. 60 metre yüksekliğindeki bu şelala oldukça da şiddetli. Yanına yaklaşınca şelaleden sprey misali püsküren sularla epeyce bir ıslanıyorsunuz :) Öyle ki tripod ve fotoğraf makinemle şelaleye en fazla fotoğraflarda gördüğünüz kadar yaklaştım. Biraz daha yaklaşmaya çalıştığımda hep lens ıslandı, fotoğraflar bulanık çıktı. Ayrıca güneş çıktığında Skogafoss etrafında muhteşem bir gökkuşağı oluyormuş, benim görmeye şansım olmadı. Zaten gezim boyunca bulutlar rahat bırakmadığı için gökkuşağını sadece ilk gün kısa bir süre görebildim. Hey güzel İzlanda, bana o gökkuşaklarını çok gördün!
Skogafoss'dan yukarı doğru 25 km civarında bir hiking yolu bulunuyor. Bu yolun gittiğim 2 kilometrelik bir parçasında bile muhteşem manzaralarla karşılaştım.
Eyjafjallajökull!
Bu ismi 2010 yılında muhtemelen duymuşsunuzdur. Okunuşu Eyyafyallayökül :)
190 yıl sonra patlayarak tüm dünyanın gündemine oturmuştu bu yanardağ. Kül bulutu tüm Avrupa'da binlerce uçuşun iptal olmasını sağlamış, bölgede olağanüstü hal ilan edilmiş ve bir süre bölgeye girişler kapatılmış, 500 kişi tahliye edilmişti. Ayrıca volkanın bu hareketi hemen yakınındaki buzulun kırılmasına yol açtığı için güney kıyılarında sel riski doğmuş. Neyse ki korkulan olmamış.
Alttaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi bulutlar nedeniyle Eyjafjallajöküll'ü tam olarak göremedim, uzaktan fotoğrafını çekebildim. Patlamayı ve patlama sonrası yaşananları anlatan minik bir de müze yapılmış yolun kenarına.
İzlanda'da LOST izleri
Uçaklara ilgisi yüksek biri olarak İzlanda'ya gitmeden önce yaptığım google turlarında küçük bir uçak enkazı dikkatimi çekmişti. Evet ada, evet uçak düşmüş, hayır LOST değil :)
Ne edip ne yapıp o uçağı görmeliydim. Uzun uğraşlar sonucu doğa meraklısı yol arkadaşımı bu uçağın enkazını görmeye gitmek için ikna ettim, buradan kendisine sonsuz teşekkürlerimi tekrar sunuyorum :)
İkna etme süreci niye bu kadar zor oldu derseniz, hemen anlatayım. Bu uçak güney sahilinde okyanus kıyısında bir noktaya düşmüş. Eskiden ana yoldan bu noktaya giden çok felaket de olsa bir yol varmış ve arabayla uçağın yanına kadar gidebiliyormuşsunuz. Ancak bu yol özel mülkün içinde olunca, mülkün sahibi bir gün bu yolu araç trafiğine kapatmış. Bu yüzden arabanızı ana yolun kenarına parkedip tam 4 kilometre yürüyorsunuz, tabi bir de dönüşte 4 kilometre. Toplam 8 kilometre çakıl bir yolda yürüyüş! Bence bu uçak için değer mi? Değer. Değdi mi ? Değdi :)
Uçağın yanına vardığımda kendimi bir bilim-kurgu filminde gibi hissettim. Yokluğun ortasında bir metal yığını..
Bu arada uçak Amerikan ordusuna ait bir uçakmış. 1973 yılında yakıt tankındaki sorun nedeniyle adaya düşmüş. Uçaktaki herkes kurtulmuş.
Uçağın yanına tam gün batarken vardığım için tam wallpaperlık, süper fotoğraflar çektim.
Güney sahilindeki yolda inanılmaz manzaralarla karşılaşabiliyorsunuz. Mesela aşağıdaki fotoğraftaki ilginç lav tarlaları.
3.günün akşamında burada anlatma fırsatı bulamadığım birkaç yer ile de birlikte güney sahiline veda ettim ve 4.günün sabahında Batı'ya, Reykjavik'e doğru yol aldım.
İzlanda'da Reykjavik'ten başlayan aşağıda gördüğünüz yaklaşık 250 kilometrelik Golden Circle isimli bir rota bulunuyor. Çember şeklindeki bu rota 3-4 turistik noktadan oluşuyor ve ülkeye gelen herkesin bu altın çemberi gezmesini öneriyorlar.
İzlanda gezimde şöyle bir şey yaşadım. Çıtayı her gün yükselttiğiniz için ilk günlerde ''OHOHOO MANZARAYA BAK OĞLUUM'' dediğiniz şeylerin sonraki günlerde daha da ilgincini bekliyor insan.
4.güne Golden Circle rotasından Kerid krateri ile başladım.
Kerid krateri 3000 yıl önce oluşmuş diyorlar. Kırmızı volkanik taşların ortasında oluşan göl sayesinde renkli bir manzara oluşmuş. 55 metrelik derinliğe sahip kraterin etrafında yürüyüş yolları oluşturulmuş.
İzlanda'da doğal güzelliklerin neredeyse hepsi ücretsizken Kerid'e girişte 400 ISK(12 TL) istenmesini garip karşıladım doğrusu.
Kraterin içinde doğal bir akustik var. Bunu kullanmak isteyen İzlanda'lı arkadaşlarımız burada minik konserler veriyorlarmış. İnternette Björk'ün de burada minik bir konser verdiği söylentileri var ama hiçbir videoya ulaşamadığım için doğruluğunu teyit edemedim.
Domates Rüyası!
Golden Circle rotasında şirin mi şirin bir yer ile tanıştıracağım sizi: Fridheimar Domates Çiftltiği.
İzlanda'lı bir aile 4 mevsim gitmeyen dondurucu soğuğa meydan okurcasına dev bir sera kurup domates yetiştirmeye başlamış. Yıllar geçtikçe büyümüşler ve şu an günde 1 ton domates toplanıyormuş.
Seranın ortasına bir de şirin bir restoran açıp turistlere o müthiş domateslerinden tadlar sunuyorlar. Her ne kadar 4 gündür doğru düzgün bir tabak yemek yiyemeyişim etkisi de olsa hayatımda içtiğim en güzel domates çorbası buradakiydi bence.
Yolunuz bu rotaya düşerse uğramanızı şiddetle tavsiye ederim. Evet İzlanda'dayız, evet dünyanın en pahalı ülkelerinden birindeyiz, ve evet 1 tabak alıp istediğiniz kadar içebildiğiniz domates çorbası 2290 ISK(55 TL) Yanında 1 bardak kahve de ikramları.
En ihtişamlı olanından: Gullfoss
Golden Circle rotasında sıradaki durağımız İzlanda'nın en ilgi çeken şelalesi Gullfoss. Gullfoss İzlandaca'da altın(golden) şelale demekmiş. Bunu nedeni ise taşıdığı volkanik tortular nedeniyle güneşli günlerde şelalenin kahverengi/altın renklerine yaklaşmasıymış.
İki aşamalı şelale Avrupa'nın en yükseki debili şelalesiymiş ayrıca. Güneşli günlerde burada da muhteşem bir gökkuşağı oluşuyormuş, bu konuda yine şanssızdım.
4.günü Golden Circle rotası ile bitirip akşam saatlerinde Reykjavik şehir merkezine 15 dakika mesafedeki Hafnarfjördur'deki Airbnb evine ulaştım. Bu lokasyonu seçerek gezimizin son günlerde Reykjavik civarındaki bazı noktalara kolay ulaşmak istedik. Bu seferki ev İzlanda'lı modern bir ailenin okyanus ve Reykjavik manzaralı villasının bir parçasıydı(https://www.airbnb.com.tr/rooms/19458325) Tam eve girerken gökyüzünde 30 saniyeliğine kuzey ışıklarının şov yaptığını görünce yine uzaylı görmüş gibi garip tepkiler verdim, ancak bunun hikayesi ilerleyen kısımlarda :)
5.günün sabahında biraz kuzeye doğru, Snaefellsnes yarımadasına doğru yol almaya karar verdik. Reykjavik'ten 200 kilometrelik bir yolculuk sonrası yarımadaya vardık. Bu yolda 6 kilometrelik bir sualtı tüneli de bulunuyor. Tünelin tek geçiş 1000 ISK(40 TL) ücreti var ancak yolu 50 kilometreye yakın kısalttığı için verdiğiniz paraya değiyor. Dönüşte de bir kez daha 1000 ISK ödüyorsunuz.
Kuzeye giderken yoldaki manzaralardan 2 tanesi:
Snaefellsnes yarımadasına vardığımızda inanılmaz bir sağanak yağmur bastırdığı için yarımadanın en meşhur noktası Kirkjufell dağına uğrayıp geri dönmeye karar verdik. Eğer hava müsait olsaydı Jules Verne'ün ''Dünyanın Merkezine Yolculuk'' kitabını yazarken ilham aldığı Vatnshellir mağarasına da uğramak isterdim.
Deniz kenarında 463 metrelik yüksekliğiyle Kirkjufell dağı ve hemen yanındaki şelalesi İzlanda'nın en fotojenik noktalarından biri.
Kirkjufell dağı, Game of Thrones 6. ve 7.sezonda ok başlı dağ(arrowhead mountain) olarak görülmüş:
Kuzeydan Reykjavik'e dönerken yol üzerinde ev yapımı kekleri ve kahvesiyle Rjukandi Hotel'e uğramanızı tavsiye ederim.
6.gün sabahına İzlanda denilince akla gelen en ilginç aktivitelerden olan Blue Lagoon ile başladık. İzlanda'ya giderken bavuluma koyduğum en ilginç şey galiba deniz şortuydu. Buz gibi havada sıcacık sulara girecek olmak beni oldukça heyecanlandırıyordu.
Blue Lagoon(Mavi Lagün) silika isimli bir maddeye sahip ve bu madde sayesinde mavi renge sahip İzlanda'nın en turistik jeotermal gölü.
Mavi Lagün'e modern ve kaliteli bir tesis yapılmış, bu kadar turist çekmesinin en önemli nedenlerinden biri de bu kaliteli tesis olmuş zaten. Giriş için önceden rezervasyon yapmanız gerekiyor. Rezervasyon için bir saat seçiyorsunuz ve o saatte giriş yapıyorsunuz. Ancak içeri girdikten sonra çıkış için bir sınır yok, istediğiniz saatte çıkabilirsiniz. Giriş için farklı paketler yapılmış. En ucuzu 6100 ISK(150 TL) Bu pakette sadece içeriye giriş var. Havlu, içecek vs. dahil daha yüksek fiyatlı paketler de mevcut.
Rezervasyonunuzun olduğu saatte içeriye giriş yapıyorsunuz. Soyunma odalarındaki dolaplar için size bir bileklik veriliyor, bu manyetik bileklik ile dolabınızı kilitleyip açabiliyorsunuz. Soyunma odasından sonra görevliler duş almadan geçmenize izin vermiyor.
Dışarıya çıkıp havluya bırakıp suya doğru yürürken dışarısı 6 dereceydi. Geçen o 15-20 saniyede soğuğu iliklerime kadar hissettim. Ta ki suya varınca gelen rahatlama hissine kadar. Suyun sıcaklığı 38-40 derecede sabit tutuluyormuş. İçeri girdikten sonra dışarıdaki hava zerre umrunuzda olmuyor :)
Suyun derinliği yarım metre ile 1.4 metre arasında değişiyor. Havuzun ortasında yüz maskeleri dağıtılan bir bölge bulunuyor. Silika maskeler yüze çok iyi geliyomuş. Ayrıca bir de içecek satılan bir bar bulunuyor. Suyun içinde içecek satın alabiliyorsunuz, aldığınız bu içecekleri manyetik bilekliğinize kaydettirip, çıkışta parasını ödüyorsunuz. Bira 1130 ISK(42 TL), Smoothie 430 ISK(16 TL)
6.günün sabahını Blue Lagoon ile değerlendirdikten sonra öğlen gezi arkadaşımı ve kiraladığım arabayı bırakmak için havalimanına geçtim. Blue Lagoon-havalimanı arası 20 dakika, dolayısıyla Blue Lagoon'u havalimanına gideceğiniz güne planlamak mantıklı duruyor.
N'aber Reykjavik?
Benim dönüş uçağım sonraki gün olduğu için öğleden sonra Reykjavik'e geri dönerek şehri keşfetmeye başladım.
Reykjavik, 120.000 nüfusuyla kuzey ülke başkentleri arasında en mütavazi ve huzurlu olanı. Şehir merkezinde neredeyse yürüyerek her yere ulaşabiliyorsunuz. Şehir merkezi küçük olsa da yerleşim yerleri beklediğimden geniş bir alana yayılmış, arazi bol olduğu için bol bol yayılmışlar. Toplu taşıma için sadece otobüsler var. Ülke genelinde raylı sisteme ait tek bir araç yok zaten.
Şehrin sembolü Hallgrimskirkja klisesi. Barcelona'daki Sagrada Familia'dan sonra benim gördüğüm en ilginç ve etkileyici mimariye sahip kliselerden biri oldu. Belli bir ücret karşılığında, yukarıya çıkıp tüm şehri görebiliyorsunuz. Benim zamanım olmadı, siz çıkın.
Kültüre ve sanata verdikleri değeri Harpa ismindeki devasa kültür merkezinden anlayabiliyorsunuz. Öyle ki etin ne budun ne senin denilen İzlanda bu salon için tam 164 milyon euro harcamış.
''Harpa'' Nordik takvimde yazın başladığı, doğanın güzelliklerini daha çok göstermeye başladığı ayın ismiymiş. Böyle muhteşem bir yapı için ne kadar da güzel bir isim bulmamuşlar mı sizce de?
Denizin kenarına yapılan ve cam ile kaplı bu modern mimari binanın içinde dev bir salon bulunuyor. Ayrıca diğer küçük salonlarda da neredeyse her gün farklı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. İçeriye girip, salonlar hariç binanın içini kolaylıkla inceleyebiliyorsunuz.
İçimdeki gizli mimar, bu yapıya da aşık oldu sayın seyirciler, muhteşem. Reykjavik'e tekrar gelirsem, burada bir konsere gitmeden dönmem.
Reykjavik şehir merkezi, Hallgrimskirkja klisesinin etrafındaki caddelerden oluşuyor diyebiliriz. Bu caddelerde bolca hediyelik eşya dükkanı, cafe ve restoran bulabiliyorsunuz. Bir cumartesi akşamı tek başıma Reykjavik sokaklarında gezip insanları gözlemledim. Kuzey insanlarının genel özelliği olan soğukluk İzlanda'lılara da yansımış. Sakinler, huzurlular. Cumartesi akşamı bile olsa sokaklar çok sakindi.
Yolda yürürken ''bak burası güzelmiş'' diyerek girdiğim The Laundromat Cafe şehrin en ilgi çeken mekanlarından biriymiş. Neden ''Laundromat(çamaşırhane)'' demişler diye sorarsanız, siz yemeğinizi yerken aynı zamanda çamaşırlarınızı da getirip yıkatabildiğiniz garip bir konsept yapmışlar. Olur da yolunuz Reykjavik'e düşerseniz bu ilginç ve güzel yemeklere sahip mekana uğramanızı tavsiye ederim.
Konaklama için ucuz bir seçenek arıyorsanız son gecemi geçirdiğim Reykjavik Downtown HI Hostel'i tavsiye ederim. Yürüyerek heryere ulaşabiliyorsunuz. 1 gece için 4230 ISK(160 TL) ödedim. İzlanda'daysanız bu fiyata uyuyabileceğiniz temiz bir yer bulmak gerçekten zor.
Yine yeniden, evrenin en mükemmel olayı: Kuzey Işıkları - Aurora
İzlanda'ya gelip de kuzey ışıklarını görmeden dönmek olmazdı. Daha önce 5 aylık İsveç maceramda bu muhteşem olayı yakalama şansım olmuştu. O kadar çılgıncası olmasa da İzlanda'da tekrar görebildim
Aurora için hava durumu gibi günlük tahmin yapan siteler var ancak görebilmek için diğer şartlar çok önemli. Bir kere havanın tamamen karanlık olması gerekiyor, dolayısıyla güneşin neredeyse batmadığı kuzey ülkelerinde yaz aylarında görebilmek imkansız. Genelde Eylül sonundan Nisan ayına kadar görülebiliyorlar. Havanının bulutsuz olması da gerekiyor ki bu nokta da kritik.
İzlanda'da güney sahili rotasında olduğum 3 gün hava sürekli bulutluydu ve tahminler de aurora ihtimalini çok düşük gösteriyordu. Dolayısıyla hiçbir şey göremedim. Ancak Reykjavik'e döndüğüm akşam eve girerken kafamı kaldırdığımda aşağıdaki fotoğraftaki manzarayla karşılaşıp hemen fotoğraf makineme sarıldım. O anlarda verdiğim tepki yine çok garip oldu tabi, insan doğanın bu şovu karşısında çok değişik duygular hissedip sokağın ortasında çocuk gibi zıplayabiliyor :)
Bu fotoğraftan sonra hemen daha net görebileceğimiz, ışıksız yerlere doğru gitmeye karar verdik. Google abimiz bu iş için Reykjavik'teki en doğru noktanın Grotta deniz feneri olduğunu söylüyordu. Aşağıdaki fotoğrafı da orada çektim. Ancak o gece şov kısa sürdü.
Sonraki gece tahminler güçlü bir Aurora olacağını söylüyordu. Bu sefer farklı bir yer deneyelim diyerek Heidmörk denilen şehrin dışındaki boş arazilerin olduğu bölgeye sürdük. Ve o gece de aşağıdaki fotoğrafı çekebildim :) Bu sefer kısa olsa da dans eden Aurora'lardan da görebildim.
Gökyüzünde dans eden ışıklar..
Yolculuk başlasın!
24 Eylül öğlen Stockholm Arlanda Havalimanın'da Wowair'in aşağıda da gördüğünüz sevimli pembe uçağıyla 3 saat sürecek uçuşu başladı:
İzlanda'da uluslarası uçuşlar başkent Reykjavik'e 50 km mesafedeki Keflavik'deki havalimanına yapılıyor.
Reykjavik'e uğrayıp benden 1 gün önce varan arkadaşımla buluşarak Airbnb'den kiraladığımız çiftlik evine ulaştık. Bu yolculuk sırasında önümüzdeki günlerde arabayı sürekli fotoğraf çekmek için sağa çekeceğimizi anladım. Her an her dakika durup dakikalarca izleyebileceğiniz bir manzara ile karşılaşabiliyorsunuz, meğersem ilk saatlerde gördüğüm manzaralar daha başlangıçmış.
İzlanda'nın en ilgi çeken bölgesi güney kıyıları olduğu için gezimizin ilk 3 gününü güney kısma ayırdık ve güney rotasında ulaşımı kolaylaştıracak bir yerlerde konaklamayı tercih ettik. Fiyat olarak da en uygun seçenek olarak Hvolsvöllur kasabasında bir guesthouse'u tercih ettik. Yaşlı, beyaz sakallı ve beyaz saçlı bir İzlanda'lı amcamız yeşillikler içindeki evinin odalarını Airbnb'den paylaşmış, gayet memnun kaldık.(https://www.airbnb.com.tr/rooms/3239133)
İzlanda, şelaleleriyle ünlü bir ülke. Benim de ilk durağım Seljalandsfoss oldu.(İzlandaca'da -foss eki şelale anlamına geliyor.) Seljalandsfoss 60 metreden dökülüyor ve arkasına geçilebilen şelalerden biri. İzlanda'ya gelirken yanınızda sağlam bir yağmurluk ve su geçirmeyen bir pantolon almak şelalelere yaklaşmak için çok önemli.
Seljalandsfoss |
1.gün yol yorgunluğuyla ve Seljalandsfoss ile sona erdi.
2.gün güney kıyı rotasındaki gitmek istediğimiz en son nokta olan Jökülsarlon - Glacier Lagoon ve Diamond Beach ile güne başladık.
Jökülsarlon İzlanda'nın en meşhur ve denize bağlanan buzul gölü. Hemen yanı başındaki Diamond Beach ise devasa buz kütlelerinin olduğu bir kumsal. Bu buz kütlelerin arasında dolaşmak, onlara dokunmak İzlanda'da beni en çok etkileyen şeylerden biriydi.
Sıradaki durak Fladrargljufur Kanyonu!
Hayatımda hiç kanyon görmemiş biri olarak 100 metre derinliğinde ve 2 kilometre uzunluğundaki kanyondan da inanılmaz etkilendiğimi söyleyebilirim. Kanyonun buz devrinde bölgedeki buzul gölündeki suların oluşturduğu akıntıların aşındırmasıyla oluştuğu söyleniyor. Yılan gibi kıvrımlı duvarlar muhteşem bir manzaranın oluşmasını sağlıyor.
İzlanda'da doğayı korumak için bu kanyonda ve çoğu yerde arabayla bir noktaya kadar gelip kalan kısmı ciddi bir miktar yürüyerek görmeniz gerekiyor. Bu yürüyüşler beklediğinizden dik ve uzun olabilir bu yüzden ona göre giyinmeniz ve yanınıza buna göre ufak tefek şeyler almak gerekebiliyor.
3.gün Vik ile başladı. İzlanda'nın güney kıyılarındaki yerleşim yerlerinden en büyüğü 318 nüfuslu Vik.
Vik i Myrdal |
İzlanda'nın elde örme meşhur kazağı Lopapeysa motifli posta pulu |
Arkadaşıma İzlanda'dan gönderdiğim kartpostal |
Evet İzlanda da plaj var. Ancak bu plaj bildiğiniz plajlardan değil. Yıllar yıllar önce püsküren lavlar Atlas Okyanusu'nun soğuk sularıyla birleşince kararıp böyle bir volkanik plajı oluşturmuş. Hava da pusluysa tam bir film setine dönüyor ortalık. Ki zaten Rusell Crowe'un Noah filmi ve GoT 7.sezonda bazı sahneler burada çekilmiş.
Üstteki fotoğrafta denizin ortasında dimdik duran bir parça görüyorsunuz. Bu volkanik kayanın bir hikayesi var. Bu kaya parçaları İzlandik folklöre göre birer deniz trolüymüş. Bu troller güneşin doğuşuyla bir taşa dönüşmüş ve kötü şans kaybolmuş. Bu arada bilmeyenler için trol, İskankandinav kültüründe geçmişte yaşayan devasa canavarlar.
Dyrholaey |
Skogafoss |
Skogafoss'dan yukarı doğru 25 km civarında bir hiking yolu bulunuyor. Bu yolun gittiğim 2 kilometrelik bir parçasında bile muhteşem manzaralarla karşılaştım.
Üst taraftan Skogafoss |
Bahsettiğim 25 km'lik trekking yolundan bir manzara |
Bu ismi 2010 yılında muhtemelen duymuşsunuzdur. Okunuşu Eyyafyallayökül :)
190 yıl sonra patlayarak tüm dünyanın gündemine oturmuştu bu yanardağ. Kül bulutu tüm Avrupa'da binlerce uçuşun iptal olmasını sağlamış, bölgede olağanüstü hal ilan edilmiş ve bir süre bölgeye girişler kapatılmış, 500 kişi tahliye edilmişti. Ayrıca volkanın bu hareketi hemen yakınındaki buzulun kırılmasına yol açtığı için güney kıyılarında sel riski doğmuş. Neyse ki korkulan olmamış.
Alttaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi bulutlar nedeniyle Eyjafjallajöküll'ü tam olarak göremedim, uzaktan fotoğrafını çekebildim. Patlamayı ve patlama sonrası yaşananları anlatan minik bir de müze yapılmış yolun kenarına.
İzlanda'da LOST izleri
Uçaklara ilgisi yüksek biri olarak İzlanda'ya gitmeden önce yaptığım google turlarında küçük bir uçak enkazı dikkatimi çekmişti. Evet ada, evet uçak düşmüş, hayır LOST değil :)
Ne edip ne yapıp o uçağı görmeliydim. Uzun uğraşlar sonucu doğa meraklısı yol arkadaşımı bu uçağın enkazını görmeye gitmek için ikna ettim, buradan kendisine sonsuz teşekkürlerimi tekrar sunuyorum :)
İkna etme süreci niye bu kadar zor oldu derseniz, hemen anlatayım. Bu uçak güney sahilinde okyanus kıyısında bir noktaya düşmüş. Eskiden ana yoldan bu noktaya giden çok felaket de olsa bir yol varmış ve arabayla uçağın yanına kadar gidebiliyormuşsunuz. Ancak bu yol özel mülkün içinde olunca, mülkün sahibi bir gün bu yolu araç trafiğine kapatmış. Bu yüzden arabanızı ana yolun kenarına parkedip tam 4 kilometre yürüyorsunuz, tabi bir de dönüşte 4 kilometre. Toplam 8 kilometre çakıl bir yolda yürüyüş! Bence bu uçak için değer mi? Değer. Değdi mi ? Değdi :)
Uçağın yanına vardığımda kendimi bir bilim-kurgu filminde gibi hissettim. Yokluğun ortasında bir metal yığını..
Bu arada uçak Amerikan ordusuna ait bir uçakmış. 1973 yılında yakıt tankındaki sorun nedeniyle adaya düşmüş. Uçaktaki herkes kurtulmuş.
Uçağın yanına tam gün batarken vardığım için tam wallpaperlık, süper fotoğraflar çektim.
Güney sahilindeki yolda inanılmaz manzaralarla karşılaşabiliyorsunuz. Mesela aşağıdaki fotoğraftaki ilginç lav tarlaları.
3.günün akşamında burada anlatma fırsatı bulamadığım birkaç yer ile de birlikte güney sahiline veda ettim ve 4.günün sabahında Batı'ya, Reykjavik'e doğru yol aldım.
İzlanda'da Reykjavik'ten başlayan aşağıda gördüğünüz yaklaşık 250 kilometrelik Golden Circle isimli bir rota bulunuyor. Çember şeklindeki bu rota 3-4 turistik noktadan oluşuyor ve ülkeye gelen herkesin bu altın çemberi gezmesini öneriyorlar.
İzlanda gezimde şöyle bir şey yaşadım. Çıtayı her gün yükselttiğiniz için ilk günlerde ''OHOHOO MANZARAYA BAK OĞLUUM'' dediğiniz şeylerin sonraki günlerde daha da ilgincini bekliyor insan.
4.güne Golden Circle rotasından Kerid krateri ile başladım.
Kerid krateri 3000 yıl önce oluşmuş diyorlar. Kırmızı volkanik taşların ortasında oluşan göl sayesinde renkli bir manzara oluşmuş. 55 metrelik derinliğe sahip kraterin etrafında yürüyüş yolları oluşturulmuş.
İzlanda'da doğal güzelliklerin neredeyse hepsi ücretsizken Kerid'e girişte 400 ISK(12 TL) istenmesini garip karşıladım doğrusu.
Kraterin içinde doğal bir akustik var. Bunu kullanmak isteyen İzlanda'lı arkadaşlarımız burada minik konserler veriyorlarmış. İnternette Björk'ün de burada minik bir konser verdiği söylentileri var ama hiçbir videoya ulaşamadığım için doğruluğunu teyit edemedim.
Domates Rüyası!
Golden Circle rotasında şirin mi şirin bir yer ile tanıştıracağım sizi: Fridheimar Domates Çiftltiği.
İzlanda'lı bir aile 4 mevsim gitmeyen dondurucu soğuğa meydan okurcasına dev bir sera kurup domates yetiştirmeye başlamış. Yıllar geçtikçe büyümüşler ve şu an günde 1 ton domates toplanıyormuş.
Seranın ortasına bir de şirin bir restoran açıp turistlere o müthiş domateslerinden tadlar sunuyorlar. Her ne kadar 4 gündür doğru düzgün bir tabak yemek yiyemeyişim etkisi de olsa hayatımda içtiğim en güzel domates çorbası buradakiydi bence.
Yolunuz bu rotaya düşerse uğramanızı şiddetle tavsiye ederim. Evet İzlanda'dayız, evet dünyanın en pahalı ülkelerinden birindeyiz, ve evet 1 tabak alıp istediğiniz kadar içebildiğiniz domates çorbası 2290 ISK(55 TL) Yanında 1 bardak kahve de ikramları.
En ihtişamlı olanından: Gullfoss
Golden Circle rotasında sıradaki durağımız İzlanda'nın en ilgi çeken şelalesi Gullfoss. Gullfoss İzlandaca'da altın(golden) şelale demekmiş. Bunu nedeni ise taşıdığı volkanik tortular nedeniyle güneşli günlerde şelalenin kahverengi/altın renklerine yaklaşmasıymış.
İki aşamalı şelale Avrupa'nın en yükseki debili şelalesiymiş ayrıca. Güneşli günlerde burada da muhteşem bir gökkuşağı oluşuyormuş, bu konuda yine şanssızdım.
Şelale, şelale nereye kadar sevgili İzlanda, beni daha fazla şaşırt İzlanda dediğimde karşıma Geysir çıktı. Geysir, yer altındaki suyun magma tarafından ısıtılıp yukarıya doğru belli periyotlarla(4-5 dakika) fışkırması olayının ismiymiş.
Aşağıdaki videoda küçük bir tanesini görüyorsunuz, bu garip fışkırmalar 30 metreye kadar ulaşabiliyor. Geysir'in etrafında insanlar toplanıyor ve bu anı yakalamaya çalışıyorlar. Mesafeyi ve rüzgarı iyi ayarlamak lazım, yoksa benim gibi baştan aşağı ıslanabiliriniz :)
4.günü Golden Circle rotası ile bitirip akşam saatlerinde Reykjavik şehir merkezine 15 dakika mesafedeki Hafnarfjördur'deki Airbnb evine ulaştım. Bu lokasyonu seçerek gezimizin son günlerde Reykjavik civarındaki bazı noktalara kolay ulaşmak istedik. Bu seferki ev İzlanda'lı modern bir ailenin okyanus ve Reykjavik manzaralı villasının bir parçasıydı(https://www.airbnb.com.tr/rooms/19458325) Tam eve girerken gökyüzünde 30 saniyeliğine kuzey ışıklarının şov yaptığını görünce yine uzaylı görmüş gibi garip tepkiler verdim, ancak bunun hikayesi ilerleyen kısımlarda :)
5.günün sabahında biraz kuzeye doğru, Snaefellsnes yarımadasına doğru yol almaya karar verdik. Reykjavik'ten 200 kilometrelik bir yolculuk sonrası yarımadaya vardık. Bu yolda 6 kilometrelik bir sualtı tüneli de bulunuyor. Tünelin tek geçiş 1000 ISK(40 TL) ücreti var ancak yolu 50 kilometreye yakın kısalttığı için verdiğiniz paraya değiyor. Dönüşte de bir kez daha 1000 ISK ödüyorsunuz.
Kuzeye giderken yoldaki manzaralardan 2 tanesi:
Deniz kenarında 463 metrelik yüksekliğiyle Kirkjufell dağı ve hemen yanındaki şelalesi İzlanda'nın en fotojenik noktalarından biri.
6.gün sabahına İzlanda denilince akla gelen en ilginç aktivitelerden olan Blue Lagoon ile başladık. İzlanda'ya giderken bavuluma koyduğum en ilginç şey galiba deniz şortuydu. Buz gibi havada sıcacık sulara girecek olmak beni oldukça heyecanlandırıyordu.
Blue Lagoon(Mavi Lagün) silika isimli bir maddeye sahip ve bu madde sayesinde mavi renge sahip İzlanda'nın en turistik jeotermal gölü.
Mavi Lagün'e modern ve kaliteli bir tesis yapılmış, bu kadar turist çekmesinin en önemli nedenlerinden biri de bu kaliteli tesis olmuş zaten. Giriş için önceden rezervasyon yapmanız gerekiyor. Rezervasyon için bir saat seçiyorsunuz ve o saatte giriş yapıyorsunuz. Ancak içeri girdikten sonra çıkış için bir sınır yok, istediğiniz saatte çıkabilirsiniz. Giriş için farklı paketler yapılmış. En ucuzu 6100 ISK(150 TL) Bu pakette sadece içeriye giriş var. Havlu, içecek vs. dahil daha yüksek fiyatlı paketler de mevcut.
Rezervasyonunuzun olduğu saatte içeriye giriş yapıyorsunuz. Soyunma odalarındaki dolaplar için size bir bileklik veriliyor, bu manyetik bileklik ile dolabınızı kilitleyip açabiliyorsunuz. Soyunma odasından sonra görevliler duş almadan geçmenize izin vermiyor.
Dışarıya çıkıp havluya bırakıp suya doğru yürürken dışarısı 6 dereceydi. Geçen o 15-20 saniyede soğuğu iliklerime kadar hissettim. Ta ki suya varınca gelen rahatlama hissine kadar. Suyun sıcaklığı 38-40 derecede sabit tutuluyormuş. İçeri girdikten sonra dışarıdaki hava zerre umrunuzda olmuyor :)
Suyun derinliği yarım metre ile 1.4 metre arasında değişiyor. Havuzun ortasında yüz maskeleri dağıtılan bir bölge bulunuyor. Silika maskeler yüze çok iyi geliyomuş. Ayrıca bir de içecek satılan bir bar bulunuyor. Suyun içinde içecek satın alabiliyorsunuz, aldığınız bu içecekleri manyetik bilekliğinize kaydettirip, çıkışta parasını ödüyorsunuz. Bira 1130 ISK(42 TL), Smoothie 430 ISK(16 TL)
6.günün sabahını Blue Lagoon ile değerlendirdikten sonra öğlen gezi arkadaşımı ve kiraladığım arabayı bırakmak için havalimanına geçtim. Blue Lagoon-havalimanı arası 20 dakika, dolayısıyla Blue Lagoon'u havalimanına gideceğiniz güne planlamak mantıklı duruyor.
N'aber Reykjavik?
Benim dönüş uçağım sonraki gün olduğu için öğleden sonra Reykjavik'e geri dönerek şehri keşfetmeye başladım.
Reykjavik, 120.000 nüfusuyla kuzey ülke başkentleri arasında en mütavazi ve huzurlu olanı. Şehir merkezinde neredeyse yürüyerek her yere ulaşabiliyorsunuz. Şehir merkezi küçük olsa da yerleşim yerleri beklediğimden geniş bir alana yayılmış, arazi bol olduğu için bol bol yayılmışlar. Toplu taşıma için sadece otobüsler var. Ülke genelinde raylı sisteme ait tek bir araç yok zaten.
Şehrin sembolü Hallgrimskirkja klisesi. Barcelona'daki Sagrada Familia'dan sonra benim gördüğüm en ilginç ve etkileyici mimariye sahip kliselerden biri oldu. Belli bir ücret karşılığında, yukarıya çıkıp tüm şehri görebiliyorsunuz. Benim zamanım olmadı, siz çıkın.
Hallgrimskirkja |
Harpa |
Denizin kenarına yapılan ve cam ile kaplı bu modern mimari binanın içinde dev bir salon bulunuyor. Ayrıca diğer küçük salonlarda da neredeyse her gün farklı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. İçeriye girip, salonlar hariç binanın içini kolaylıkla inceleyebiliyorsunuz.
İçimdeki gizli mimar, bu yapıya da aşık oldu sayın seyirciler, muhteşem. Reykjavik'e tekrar gelirsem, burada bir konsere gitmeden dönmem.
Reykjavik şehir merkezi, Hallgrimskirkja klisesinin etrafındaki caddelerden oluşuyor diyebiliriz. Bu caddelerde bolca hediyelik eşya dükkanı, cafe ve restoran bulabiliyorsunuz. Bir cumartesi akşamı tek başıma Reykjavik sokaklarında gezip insanları gözlemledim. Kuzey insanlarının genel özelliği olan soğukluk İzlanda'lılara da yansımış. Sakinler, huzurlular. Cumartesi akşamı bile olsa sokaklar çok sakindi.
The Laundromat Cafe |
Konaklama için ucuz bir seçenek arıyorsanız son gecemi geçirdiğim Reykjavik Downtown HI Hostel'i tavsiye ederim. Yürüyerek heryere ulaşabiliyorsunuz. 1 gece için 4230 ISK(160 TL) ödedim. İzlanda'daysanız bu fiyata uyuyabileceğiniz temiz bir yer bulmak gerçekten zor.
Reykjavik sokakları bu tarz mural'larla dolu |
Yine yeniden, evrenin en mükemmel olayı: Kuzey Işıkları - Aurora
İzlanda'ya gelip de kuzey ışıklarını görmeden dönmek olmazdı. Daha önce 5 aylık İsveç maceramda bu muhteşem olayı yakalama şansım olmuştu. O kadar çılgıncası olmasa da İzlanda'da tekrar görebildim
Aurora için hava durumu gibi günlük tahmin yapan siteler var ancak görebilmek için diğer şartlar çok önemli. Bir kere havanın tamamen karanlık olması gerekiyor, dolayısıyla güneşin neredeyse batmadığı kuzey ülkelerinde yaz aylarında görebilmek imkansız. Genelde Eylül sonundan Nisan ayına kadar görülebiliyorlar. Havanının bulutsuz olması da gerekiyor ki bu nokta da kritik.
İzlanda'da güney sahili rotasında olduğum 3 gün hava sürekli bulutluydu ve tahminler de aurora ihtimalini çok düşük gösteriyordu. Dolayısıyla hiçbir şey göremedim. Ancak Reykjavik'e döndüğüm akşam eve girerken kafamı kaldırdığımda aşağıdaki fotoğraftaki manzarayla karşılaşıp hemen fotoğraf makineme sarıldım. O anlarda verdiğim tepki yine çok garip oldu tabi, insan doğanın bu şovu karşısında çok değişik duygular hissedip sokağın ortasında çocuk gibi zıplayabiliyor :)
Bu fotoğraftan sonra hemen daha net görebileceğimiz, ışıksız yerlere doğru gitmeye karar verdik. Google abimiz bu iş için Reykjavik'teki en doğru noktanın Grotta deniz feneri olduğunu söylüyordu. Aşağıdaki fotoğrafı da orada çektim. Ancak o gece şov kısa sürdü.
Sonraki gece tahminler güçlü bir Aurora olacağını söylüyordu. Bu sefer farklı bir yer deneyelim diyerek Heidmörk denilen şehrin dışındaki boş arazilerin olduğu bölgeye sürdük. Ve o gece de aşağıdaki fotoğrafı çekebildim :) Bu sefer kısa olsa da dans eden Aurora'lardan da görebildim.
Gökyüzünde dans eden ışıklar..
Nasıl gidilir, vize?
İzlanda'ya şimdilik Türkiye'den direkt uçuş bulunmuyor. İleride THY bu rotada bir uçuş oluştursa bile uçuk fiyatlarla( tek yön 1000 TL) olacağını tahmin ediyorum.
İzlanda'ya gitmek için Avrupa'nın bir ülkesinden aktarma yapmanız gerekiyor. Size bu noktada en ucuz şekilde aktarmalı olarak nasıl halledeceğiniz konusunda yardımcı olmaya çalışacağım.
Avrupa'nın bir çok şehrinden de Reykjavik'e uçuş var. Ancak benim bulabildiğim en ucuz aktarma noktaları Oslo(Norveç), Kopenhag(Danimarka) ve Stockholm(İsveç) oldu. Bu noktalara ucuz bilet bulabilirseniz bu noktalar Reykjavik'e diğer Avrupa şehirlerine göre yakın olduğu için işi daha ucuza kapatabilirsiniz.
Ben bu gezim için İstanbul-Stockholm-Reykjavik rotası için gidiş dönüş 820 TL civarı ödedim. İzlanda için süper bir fiyat bu.
İstanbul <-> Stockholm - Pegasus Airlines- 380 TL
Stockholm <-> Reykjavik - Wowair - 440 TL
Pegasus'un sitesinden söylediğim noktalara olan uçuşları takip edin. Aylara göre oldukça uygun uçuşlar düşürebilirsiniz. Uçuşun ikinci ayağı içinse firmaların indirim kodları oluyor onları araştırın.
Eğer ki Stockholm'den aktarma yapacaksanız;
Wowair
SAS(bu biraz daha pahalı)
Oslo'dan aktarma yapacaksanız;
Norwegian Airlines(26 yaşından küçükseniz bir miktar indirim var. İndirim kodu:UNDER26)
Kopenhag'tan aktarma yapacaksanız;
Wowair
İzlanda Avrupa Birliği üyesi olmayan ülke vatandaşları için Schengen vizesi istiyor. Ancak şu anda Türkiye'de İzlanda Konsolosluğu bulunmuyor. İzlanda ile ilgili vize işlerine Türkiye'de Danimarka konsolosluğu bakıyor.
Ben İsveç'te 1 gün kalıp aktarma yapacağım için ve İsveç vizesinin sadece 2 günde çıkması güzelliğinden dolayı Schengen vizemi İsveç'ten aldım. Vizeyi alırken Stockholm'den iptal edilebilen bir rezervasyon yapmıştım, vize çıktıktan sonra iptal ettim. Stockholm'de pasaport kontrolünde İzlanda'ya seyahat edip döneceğimi söyledim hiç bir sıkıntı yaşamadım.
Siz de ister aktarma yapacağınız ülkeden Schengen isterseniz de Danimarka konsolosluğu üzerinden İzlanda vizesi alabilirsiniz, size kalmış. Başka bir ülkeden daha önce alınmış ve süresi dolmamış bir Schengen vizeniz varsa zaten geçerli olacaktır giriş için.
Nasıl gezeriz?
Eğer kafanızda İzlanda seyahati varsa size verebileceğim en büyük tavsiye 1 ya da 2 arkadaşınızı daha size katılması için ikna etmeniz olacak. İzlanda klasik Avrupa gibi şehir şehir gezeceğiniz bir ülke değil. Devasa büyüklükte uçsuz bucaksız bir film seti düşünün, hah o işte :) Ülkede tren yolu bulunmuyor. Önünüzde gezmek için 2 seçenek var;
1. Reykavik'te kalıp özel turlara katılmak:
Reykjavik'ten kalkan günü birlik ya da daha uzun turlar var. Bu turları gördüğüm kadarıyla fazlasıyla Avrupa'nın emekli ve yaşlı tayfası tercih ediyor. Fiyatlar cidden çok uçuk. Ve bu turlarda özgür olamıyorsunuz, İzlanda belki de hayatınızda en çok özgür hissedeceğiniz seyahatlarinizden biri olacak o yüzden bu turları tavsiye etmiyorum.
Ben yine de şuraya 1-2 farklı tur seçeneklerini koyayım:
https://www.extremeiceland.is/en/packages
https://www.icelandtours.is/en
2. Araba kiralama:
İzlanda'yı gezmenin en ideal yolu araba kiralamak. Araba kiralayınca kendi planınızı kendiniz hazırlayıp istediğiniz yere istediğiniz saatte gidebileceksiniz.
Reykjavik Havalimanında birçok Rent A Car firması var, bunların 3-4 tanesi tanıdığımız markalar(Budget, Avis vs.) Bu markaların ile ilgili kötü yorumları okuyunca, bir çok güzel yorum alan Blue Car isimli firmayı tercih ettim. Bu firmanın en güzel yanı standart olarak birçok sigortanın fiyata dahil olması. Farklı cinste araç seçenekleri var. Hyundai i10'dan dev jiplere.
Hem uygun olsun hem otomatik olsun ama en küçüğünden olmasın diyerekten Toyota Yaris kiraladım. Günlük kiralama ücreti tüm sigortalar dahil yaklaşık 7800 ISK(~250 TL)
Benzin'in litre fiyatı ise 200 ISK(~7 TL)
Yolların çoğu çift şeritli ve ama sakin. Hız sınırları şehir dışında 90(çakıl yolda 70) ancak gördüğüm kadarıyla bu sınırı abartmamak koşuluyla herkes esnetmiş. Yollarda belli noktalarda hız kameraları var(Özellikle Reykjavik'e yakın yollarda) Ancak sayıları çok fazla değil, kameraya gelmeden önce tabela oluyor. Ülkenin en meşhur yolu ülkeyi çember şeklinde saran Route-1 isimli yol. Bu rotaya tüm araçlarla girebiliyorsunuz. Ancak farklı yolları kullanmak ve ülkenin iç kısımlarına girmek isterseniz, yol koşulları nedeniyle sadece 4x4 araçlara izin veriliyor.
Gezim boyunca 1900 küsür kilometre yol yaptım. Ancak belki de hayatımın en huzurlu, en zevk veren yolculuğuydu. Yol arkadaşımla müzik zevklerimizin oldukça uyuşması da yol boyunca kaliteli ve huzurlu müziğin bize eşlik etmesine yol açtı.
Arkada muhteşem manzara, fonda mükemmel şarkılar, trafiksiz yol, uçsuz bucaksız volkanik araziler. Tüm stresi aldı, okyanusun derinliklerine daldırdı. Çok başka bir deneyimdi çok!
3. Camper
Evet bu en çılgın seçenek. Van tipi arabaları ve daha büyük araçların içlerinde düzenlemeler yapıp içinde yaşayabileceğiniz araçlar haline getirmişler ve kiralıyolar. Ben ilk olarak planımı bu seçeneğe göre yapıp gözüme bir camper kestirmiştim. Daha sonra kiralamakta biraz geç kalınca ödemeyi yapmak isteğim günün sabahında istediğim camper başkası tarafından kiralandı. Ben de planı değiştirmek zorunda kalmıştım, iyi ki de öyle yapmışım. Neden derseniz, bu araçları gece park etmek normal yerlerde yasak, sadece kamp alanlarında park edip uyuyabiliyorsunuz. Bu kamp alanları da genelde Eylül ayına kadar açık oluyor. Dolayısıyla park alanı, duş, tuvalet vs. oldukça zorlayıcı bir yolculuk olacaktı.
Yine de incelemek isterseniz 1-2 tane camper sitesi bırakayım şuraya:
http://www.campervaniceland.com
http://happycampers.is
http://www.gocampers.is
Ne yedin, ne içtin yavrum orada?
Çoğu kuzey ülkesinde olduğu gibi İzlanda'da dışarıda yemek bir lüks olarak görülüyor. Fiyatların dünyanın en pahalılarından olmasını geçtim Reykjavik'te değilseniz yollarda restoran bulmanız da kolay değil.
Bu noktada daha önce İzlanda gezisi yapan herkesin verdiği tavsiyeye uyup ben de kurtarıcım olarak Bonus isimli marketlere sarıldım. Geziniz boyunca bu marketlerin lokasyonlarını öğrenip, planlamalarınızı ona göre yapın derim. Bu marketlerden kahvaltılık süt, ekmek, peynir vs. öğlen ve akşam yemekleri içinse çorba, sandviç, yoğurt(Skyr isminde meşhur İzlandik yoğurtları da var) gibi şeylerle 1 haftayı geçirdim. Zaten gün boyu dışarıda olacağınız için atıştırmalık şeyleri çantanıza doldurup akşama kadar götürebilirsiniz. Konaklayacağınız airbnb evinde mutfak ve mutfak gereçleri olmasına dikkat edin. Ayrıca gelirken yanınızda termos almayı unutmayın, yüksek yüksek tepelere uzun uzun yürüyüşler yapacağınız için illa ki lazım olacaktır.
Soğuk mu, buzlanda?
Gezim Eylül sonuydu, hava ortalama 8-9 dereceydi. En soğuk gecede 1 dereceyi gördüm. İzlanda'nın havası çok değişken. Her an yağmur yağabiliyor. Bazen bu yağmur saatlerce sürerken bazen 5 dakikada kesilebiliyor. Gitmeden önce güzel bir mont, yağmurluk ve su geçirmeyen pantolonlardan almanızı öneririm.
Yazları serin olduğu söylense de kışları Gulf stream akıntısı yüzünden aşırı soğuk olmuyormuş. Yine da Ekim'den sonra kar yağışı başlıyormuş. Dolayısıyla kış aylarında gezmek daha zormuş, ancak gördüğüm manzaraların kar altındaki hallerini de çok merak ediyorum. Yazın ise kalabalık olduğu için her şey daha pahalı oluyor İzlanda'da. İzlanda ile ilgili tek hayal kırıklığım sürekli bulutlu olması yüzünden daha güzel fotoğraflar çekemeyişim oldu :)
İZLANDİK FACTS
- 1 hafta boyunca tek bir polis ile karşılaşmadım. Polislerin silah taşımadığı efsanesi var, polis göremediğim için bu söylentiyi de doğrulatamadım. Koca ülkede ambulansı da 5.gün görebildim.
- 1 ISK nakit bile harcamadım, hatta İzlanda Kronu banknotu görmedim. İstisnasız para ödemeniz gereken her şeyde kredi kartını kullanabiliyorsunuz.
- İzlanda'da soyadları alışılmışın dışında bir sistemde. Erkek çocuklar soyadı olarak babasının ismi+SON eki; kızlar ise annesinin ismi+DOTTIR eki alıyor. Yani bir ailede herkesin soyadı farklı olabiliyor. Örneğin anne Ayşe, baba Murat olsun. Kız çocuğunun soyadı Ayşekızı; erkeğinki ise Muratoğlu oluyor.
- 42.000 ISK(1600 TL) karşılığında özel olarak hazırlanmış bir turla eskiden aktif olan bir volkanın tepesinde tırmanıp ucundan içeri asansörle inerek hayatınızın en unutulmaz deneyimlerinden birini yaşayabiliyorsunuz. İzlanda'ya tekrar gidersem, bu olayı denemek isterim. (https://insidethevolcano.com)
- Ülke film seti gibi olunca bir sürü film ve dizi çekilmiş. Bkz. Aşağıdaki harita.
- İzlanda'da 2009 yılına kadar McDonalds bulunuyormuş. Sonra maddi sebeplerden dolayı ülkeden çekilme kararı almışlar. Dolayısıyla günümüzde İzlanda'da herhangi bir McDonalds şubesi bulunmuyor. McDonalds o tarihlerde kapandığı gün son müşterisi aldığı menüyü yıllarca saklamış. Şimdi canlı yayınla bu menüyü izleyebiliyorsunuz. Bkz. https://www.bushostelreykjavik.com/last-mcdonalds-in-iceland/
- İzlanda'da araba kiralarken olası bir volkan patlamasında küllerin vereceği zararı karşılayacak bir sigorta opsiyonu sunuluyor.
Şelalesi meşhur, volkanı meşhur, balinası meşhur,atları meşhur. Kısacası doğası meşhur. Hediyelik ne alınır diye sorarsanız koyun yününden yapılan el dokuma kazakları çok ilgimi çekti. Bu kazaklara Lopapeysa deniyor ve her kazağın etiketine onu dokuyan İzlanda'lı kişinin ismi yazılıyor. Hediyelik eşya dükkanlarında klasik anahtarlık, magnet vs. dışında volkanik taşlar gibi doğal şeyler de satılıyor. Gördüğüm en ilginç hediyeyse konservelenmiş İzlanda havası oldu :)
Yolla biraz da İzlandik müzik
Ülke huzur dolu olunca müzikleri de huzur dolu oluyor. Onlardan birkaç tanesini sizler için topladım:
Bilenleriniz vardır, son yıllarda İzlandik müziğin yükselen değeri Sigur Ros. Ve en sevdiğim şarkısı Hoppipolla:
Kuzeyin ipek sesli kadınlarının arasında İzlanda bayrağını taşıyanlardan Soley. Kendisiyle İzlanda gezimden 1 hafta sonra İstanbul konserinden sonra 1-2 dakika sohbet etme imkanı buldum. İstanbul'u çok sevmiş, ben de Reykjavik'i sevdim. Kendisiyle İstanbul-Reykjavik değişimi yapabilirmişiz :)
Şöyle de İzlandik şarkılarla dolu güzel bir playlist buldum:
https://open.spotify.com/user/icelandmusicexport/playlist/6d9YhmLBHznFKWpFDEKiad?si=d4EaX9bOQk-EDAzvPSnu_g
Ve son..
Hayatımın en pahalı ama en güzel, en etkileyici gezisi oldu. Her insanın ölmeden önce görmesi gereken yerlerden biri de İzlanda bence. Ne edin ne yapın, planlayın, gidin. Beğenmezseniz bana gelin.
Şu aralar listeme bir diğer büyülü ülke Faroe Adaları'nı ve kuzeydeki son nokta Svalbard'ı aldım. Olur da katılmak isteyen olursa beklerim.
İzlanda ile ilgili her türlü sorunuza açığım.
Haydi kalın sağlıcakla,
Bless Bless!
Çok güzel ve detaylı anlatımın için teşekkürler Alperen.
YanıtlaSilGitmek isteyenler bu yazını okuyunca mutlaka gider havası var. Hatta ben de gitsem mi diye düşünmeye başladım şimdiden :)