5 Ocak 2014

Ben Eskiden Küçüktüm : Sanal Macera Part III - FİNAL

Okumayanlar ve tekrar okumak isteyenler için:
Part I:
http://www.alperensavaskan.com/2012/08/ben-eskiden-kucuktum-part-i.html
Part II:
http://www.alperensavaskan.com/2013/07/ben-eskiden-kucuktum-sanal-macera-part.html


Bak işte part III geldi. Sanırım final oluyor bu. Kendimi bir anlığına final senaryosunu yazan Türk dizisi senaristi gibi hissetmedim değil. Her neyse..

Önceki partta canım kuş,mavi kuş twitter ile bitirmiştim. Oradan devam. Mavi kuş dedim madem, fondan Ortaçgil ile Teoman söylesin:


                          
21 Ağustos 2009'da 'du bakale şu siteye de üye ole' akımıyla üye olmuştum twitter'a. 2010 Haziran'ına kadar sadece okumakla yetindim. Sonraları yavaştan tanıdıkları gördükçe yazmaya başladım havadan sudan, uçan kuştan. Amacım hiçbir zaman takipçim coşsun,ortam olsun olmadı. Hep günlük tutanlara özenip hiç başaramayışım belki de twitter'a girişimde etkili olmuştur. Her gün aklına gelen bir şeyi bir yere aktarmak, yeri gelince saçmalamak, kendimle konuşmak, aylar sonra kendi saçmalıklarımı okumak bence güzel olay be abi. Fazla özelime girmediğim sürece de kim okursa okusun kim takip ederse etsin önemli mi ki ?

Bkz.Senin Sosyal Medyan Gerçekte Sosyal Meydan ?

O zamanlar daha samimi bir ortam olduğunu söyleyebilirim. Suni takipçiler, suni trending topicler yokken çok neşeli, gırgırlıydı taymlaynlar. Türk kullanıcılarının ilk bombası da ''Aşk-ı Memnu''yu dünyada TT yapmaları olmuştu. Şimdilerde önemsenmeyecek bu olay o zaman haber sitelerinde son dakika geçecek bir etki yaratmıştı.


Faal olarak yazdığım ilk zamanlarda 2010 Dünya Kupası vardı ve günümüzde sıklıkla bi konu üstünde yüzlerce kişinin goygoy yapma olayına ilk kez #vuvuzela ile karşılaşmıştım.Hatta 'Aşk,vuvuzela'ya rağmen maçı izlemeye devam etmeye benzer, görüntü için sese katlanırsın.' gibi garipten bi tivit attığımı hatırlıyorum.

RT RT RT Acil RT !

Evet doğru,RT'yi Recep Tayyip zannetmiştik ilk zamanlarda.Doğrusunu sonradan öğrendik ve baya da kullandık. Beğendiğimizi RT'lerdik. Cesaretliydik ! Bu arada buradan kilitli hesap kullananlara seslenmek istiyorum: Kardeşim twitter doğası gereği kilit olayına uygun bir yer değil bence, sadece arkadaşlarına özel şeylerini yazacaksan bak orada Facebook hala duruyor. Hadi gülüm..

Twitter'ın ilk Türk-ergen-apaçi üçgenine dalışı Türkçe dil seçeneğine girişiyle oldu. (ben de translate için yardım etmiştim) Sırasıyla akrabalar,abiler,teyzeler de keşfetmeye başlamıştı.Millet olarak yazmayı pek sevmediğimizden olsa gerek pek sevilemedi mavi kuş ilk başlarda.Zamanla alıştık Türk halkı olarak, giderek suyunu çıkardık. Takip edeni takip ettik karşılıklı takipleştik. Kötü oldu.

Mrb FAVCAN nasılsın ?

Ben bunu beğendim ama beğendiğimi herkese de açık açık göstermek istemem duygusuyla RT butonu bırakılıp favori(nam-ı değer FAV) butonuna yüklendik. Hatta orayı, burayı ve şurayı favlayan FAVcan ismini verdiğim insanlar çıktı ortaya. Maalesef ki bu FAV akımı beni de etkisi altına almış olacak ki çok fazla beğendiğim bir şey olmadığı sürece RT'lemez oldum ben de.Bu devirde insanları tanımak istiyorsan FAV'larına bakacaksın arkadaşım.

Öyle ki daimi olarak favorilerini takip edip okuduğum FAVcan'lar var. Sağ olsun bu işte de TweetDeck imdadıma yetişiyor.(Yeri gelmişken web'de TweetDeck,iOS'te TweetBot kullanıyorum ve tavsiye ederim)

Konunun merkezindeki 'ben'den fazla uzaklaşmamak gerek. Yukarılarda twitter'ı günlük niyetine kullandığımı söylemiştim. Evet, fazla özele kaçmamak şartıyla düşündüklerimi,tespitlerimi bazen beceremesem de güzel bir dille aktarmaya çalışıyorum. Yeri geliyor teknolojiyle ilgili bir şeyler yazıyor, yeri geliyor gırgır, şamataya da kayabiliyorum. Bu yüzden galiba, ufak ama çok çeşitli bi takipçi kitlem var. Bir de son bir-bir buçuk yıldır o günlerde hangi şarkıyı dinliyorsam onu paylaşmaya çalışıyorum, çoğu zaman o şarkılar da o günlerdeki ruh halimin göstergesi oluyor. Sonradan geriye dönüp baktığımda, 'vay be o gün ben şu duygulardayken de şu şarkıyı dinlemiştim' diyebiliyorum. Tabi aynı olay tivitler için de olmuyor değil. Aylar sonra, 'bu tivitimde hoşlandığım kıza subliminalin dibini göstermişim, anlamış mıdır,kesin anlamamıştır' gibi kendi kendime düşündüğüm oluyor. Twitter'dan subliminal mesaj mı verilir demeyin, n'apalım,balkona çıkıp işaret fişeği mi yakalım (işaret fişeği nereden bulunur ki) ?

Arif'in Mençıstır'a attığı golü de aramıyorduk nasıl geldik biz buralara ? Bu kadar mavi kuş yeterli sanal maceraya dönelim..

Ben müteahhit miyim ? 

Biraz nostalji yapıp, çoğunuzun hatırlayacağı reklamı izleyelim:


Küçüklüğümden beridir süregelen kendi sitemi kurma hevesimin ilk meyvesi 2004 yılında mynet'in sitemynet denen servisiyle başlamıştı. Hatırlıyorum bir sürü komik foto, fıkra falan eklemiştim. Hatta soğuk gündüz esprileri denilen bir katagori bile mevcuttu. 10 yaşında biri için gerçekten başarılı bi siteydi. Keşke mynet o servisi kapatmasaydı da şimdi o güzel sayfayı sizlere gösterebilseydim.

Bir gün Doğuş grubunun Doğuş Çocuk isimli bir portal açtığını ve bu portalda görevli olacak IJ(internet jokey) isimli çocuk editörlerin arandığını gördüm ve başvurdum. Bkz.http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/309819.asp) Bir süre bu siteye ilginç haberler, bilgiler bulup gönderme görevimi yerine getirdim. Sitede ayın internet jokeyi de seçilmiştim. Hediye olarak güzel bir kol saati ve cüzdan göndermişlerdi, baya sevinmiştim..


O dönemlerde bir de forum furyası dolanıyor etrafta. Ona forum buna forum, +rep, konular altında saçma muhabbetler vs.. Ben de gaza gelip Forum Dünyası isimli bir forum açmıştım. Belli bir ana temaya bağlı kalmadan her türlü şeye değinen bir forumdu benimkisi. O yaşta internete parayı nasıl aktaracağım, tabi ki bedava domain ve bedava hostingle çabalayıp durmuştum. FTP,SMF(Simple Machines Forum) falan derken az biraz da bir şeyler de öğrenmeye çalışıyordum. Eşe,doşta ve biraz da komşuya foruma üye olması için rica ediyordum. Halbuki artan, içerik sayısı olmuyor; üye sayısı oluyordu. Forumdaki tek yazan bendim sanırım. Burada, şimdi itiraf edebilirim, internette yüzlerce kişilik mail listeleri araştırıp onlara forum dünyası reklam maili gönderirdim. Eğer o maillerden biri de size ulaştıysa ve arkamdan kötü sözler söylediyseniz hemen geri alırsanız sevinirim..

Nasıl olduysa, şu anda okuduğunuz bu bloga reklam eklememi bile onaylamayan google, forum dünyası'na reklam eklememe izin vermişti. Reklam maillerinden midir, yoksa diğer çabalarımdan mıdır bilemem, Google Adsense reklamları sayesinde forum dünyası'ndan 6.57$(küsürat tutmayabilir) kazanmıştım. Düşünün 15-20 üyeli ve sadece benim yazdığım forumdan biraz çabalamayla çok kısa sürede bu kadar kazandıysam, bu işi profesyonel olarak yapıp binlerce üyesi olanlar Google amcamız sayesinde nasıl köşeyi dönüyor.. Ve bir gün Forum Dünyası da bedava hostingin beni şutlaması sonucu tarihe karıştı. Topic'lerle anıyoruz..

Bu forum olayından sonra kendi kurduğum forumların işe yaramadığını keşfedip varolanlara yöneldim. PSP denen cihazla içli dışlı olduğum aylarda bi süre MCPSP isimli büyük bir forumda da modaratörlük yapmışlığım vardır.

Geçen yaz twitter'daki 140 karakterin yetmediği zamanlarda da yazabilecek bir yer olarak uzun süredir aklımda olan bu blogu hayata geçirdim.

Büyüdük,mobilleştik !


Samsung SGH-2400
İlk telefonuma 2005 yılının sonlarında kavuşmuştum. Annemin eski Panasonic'i bana verilmişti. Ekran ışığını mavi, turuncu veya yeşil olarak seçebiliyordunuz. Renkli ekranın atası bu olsa gerek ! Panasonic'ten sonra şu ana kadar kullandığım en karizmatik telefon(bu da babamın eskisi) yanda gördüğünüz Samsung SGH-2400'le devam ettim bir süre. Hem kapaklı hem anteni uzuyor. Yıl 2008'de, ilk gerçek renkli ekranla Nokia 2610 sayesinde tanıştım. Kameralı telefonların cirit attığı dönemler benim Nokia'm kamerasız, şirin. Bizim neslin aynalı fotoğrafları ilk kez çektikleri, kızılötesi (sonradan bluetooth) yoluyla birbirlerine mp3 gönderdikleri bir dönem. Ben ise kamerasız, bluetoothsuz mütevazı bir modelle yoluma devam ediyorum. Televizyonlarda alt yazılarda insanı bunaltan monofonik,polifonik ve gerçek seslerle yolum bir kez kesişiyor. Bir defasında babamın telefonundan çaktırmadan PCAKKIDI(polifonik çakkıdı oluyor) yazıp göndermiştim, pişmanım..

2009 yılının sonlarında, benim gibi teknolojiyle haşır neşir olan birinin yapabileceği kötü ama farklı bir şey yapıyor, Çin malı, çift hatlı, televizyonlu bir telefona tav oluyorum. En çok da televizyonu etkilemişti ama ya ! Gerçekten farklı bir deneyim oldu arkadaşlar, hepinize bir gün Çin malı telefon kullanmayı tavsiye ediyorum.

Çin malından akıllanmayıp sonrasında da gidip symbian denilen iğrenç işletim sistemli Nokia C6-03'e kapağı atıyorum. Bu da hüsran oluyor. Akıllı telefonlar piyasaya yavaştan girmeye başlamış, ben symbian ile can çekişiyorum..

Derken daha önceden iPod Touch 3 ve sonrasında 4 ile tanıştığım iOS'in incisi iPhone 4 ile 2011 yılının yaz ayında tanışıyorum ve yazıyı yazdığım bugüne kadar kendisiyle devam ediyorum. Emektar iPhone 4 ile acı-tatlı günlerimiz,iOS 4'ten iOS 7'ye yolculuğumuz oldu. Lakin şu günlerde gerek home tuşunun çalışmayışı gerek ise iOS 7.1'deki yetersizliğiyle ayrılık aşamasına geldik ama ayrılamıyoruz..


Windows'a kış kış,Mac OS'a alkış !

Önceki partlarda kendilerinden bahsettiğim iki çöplük laptoptan sonra aile içinde ilk defa sadece kendimin kullandığı bir bilgisayara 2012 yılında kavuştum: Macbook Pro ! Senelerce windows kullanmış biri olarak Mac OS'a geçişteki endişelerime bir de Türkçe klavye içermeyen klavye eklenince ilk günlerde biraz sıkıntı çektiğimi, 'ulan nereden bulaştık şuna' dediğimi bilirim. Ancak şimdi diyebilirim ki 'windows' kadar gereksiz bileşenlere sahip bir işletim sistemindense 40 kere Mac OS ! Alıştıktan sonra günlük işlemlerinizi Mac'de halletmek inanılmaz kolay. Oyun oynamayı konsolda yapan biri olarak şu an windowsu yalnızca 1-2 mühendislik programı için kullanıyorum. Geri kalan her şeyde Mac yeterince stabil. Ön yargılarından kurtulabilen herkes için şiddetle tavsiye ederim..

Reklamlar...Ve Final..

Anlayacağınız, küçüklükten beri teknoloji ve ürünlerine ilgisi canlı kalan ben, eğitimime de bu yolda devam etmek istedim. Üniversite seçimimde tüm tercihlerim bilgisayar,elektrik-elektronik ve elektronik-haberleşme'den oluşuyordu. Bu çocuk başka hangi mesleği yapabilirdi ki ?

Mesela en büyük hayalim de ileride büyük kitlelere fayda sağlayan,bilişim-teknoloji-sanal temelinde bir projede yer almak.

Sanal maceramı Everest'e tırmandırmak..

Ve ekliyorum;

Ben eskiden küçüktüm, ama küçükken eski değildim..


- SON -

0 yorum:

Yorum Gönder